Kendini bir anda eski, terk edilmiş ve yerlerde kurumuş beton parçaları bulunan uzun karanlık koridorda buldu. Bu koridor ona tanıdık gelirken nefesi sıklaştı. Eli refleksle kalbinin olduğu kısma gitmişti.
Koridor uçsuz bucaksızdı sanki. Öylesine uzundu ki, koridorun sonunda olan, kırık kapılarının iki yana açık olması yüzünden gözüken karanlık onu ürkütmüştü. Sesli nefesler alıp vermeye başladığında ileri doğru adımlamıştı.
Ancak omzuna dokunan ıslak elle arkasını döndü ve gördüğü beyaz maskeli ancak kan bulaşmış olan adamı görmesiyle geriye gitti.
Ayağına ne takıldığını anlayamaz iken yere düştü. İrice açtığı gözleriyle, kanlı maskesinin üzerine tuttuğu işaret parmağıyla kendisine 'şşh' yapan adamdan dolayı ayaklarını yere sürterek geri geri gidiyordu.
Adam onun üzerine eğildiğinde korkudan hızlı bir şekilde atan kalbiyle kollarını başına siper etti ve gözlerini sıkıca kapattı.
Fakat adam bir anda kaybolmuştu.
"I.N!" Arkasından gelen genç bir erkek sesiyle gözlerini yavaşça açarak, ürktüğü karanlık koridorun sonuna baktı.
Dağınık kahverengi saçlarıyla genç bir erkek genişçe gülümseyerek ona el sallıyordu. Üzerinde ki, hastaların giydiği mavi önlüğünün çoğu yeri kandı.
"I.N!" Genç bu sefer iki elini de havaya kaldırarak sallamaya başladı.
Kendine gelmiş gibi gözlerini kırpıştırdı ve gence doğru koşmaya başladı.
"Lino!"
Gence doğru koştukça, genç uzaklaşıyordu.
"Elimi tut I.N!" Kahverengi saçlı genç, kablolarla sarılı olan elini ona uzattı.
Gencin uzattığı eli tam tutacak iken bir anda karanlık koridorda,doktor önlüğü giymiş olan bir kadın ve adam belirdi. Gencin omuzlarından tutarak onu karanlığın içine çektiler.
"Lino! Hayır!"
Sonu olmayan koridorda deli gibi koşuyordu. Karanlık koridorda yalnızca gencin attığı acı dolu çığlıklar duyuluyordu.
"I.N!"
"Hayır!"
Yüzüne sıçrayan sıcak sıvılar ile aşağı baktı. Kan gölünün içinde koşuyordu. Gittikçe artan kan miktarı ile yavaşlamaya başlamıştı.Aniden ayağından çekilmesiyle kendini kan göletinin içinde bulmuştu.
"Hayır!"
"HAYIR!" Jeongin büyük bir haykırış ile yattığı yataktan fırlamıştı adeta.
"Jeongin!" Saat gece üçü gösterirken Hyunjin yanında yatan sevgilisinin sayıklamalarına uyanmıştı. En sonunda attığı çığlıkla tamamen yattığı yerden doğrulmuştu.
Tam açamadığı gözleriyle tökezleyerek yataktan kalktı ve odanın lambasını açtı. Yan odalarında kalan Chan ve Felix seslere uyanarak, Hyunjin ve Jeongin'in kaldığı odaya gelmişlerdi.
Jeongin 'hayır' diye bağırarak elleriyle iki kulağına da şiddetlice vuruyordu. Rüyasında -daha doğrusu kabusun da- gencin attığı acı dolu çığlıklar kulaklarından gitmiyordu.
Hyunjin onun yanına giderek, kendine zarar vermesini durdurmak için bileklerinden tuttu. Jeongin hâlâ kulaklarına vurmaya çalışarak bağırışlarına devam ediyordu.
Felix dolu gözleriyle elini ağzına kapatmış Jeongin'i izlerken, Chan ve Hyunjin Jeongin'i sakinleştirmeye çalışıyordu.
Jeongin çıldırmıştı resmen.
"Lütfen dur! Yalvarırım!" Hyunjin'in gözlerinden yaşlar oluk oluk akarken sevgilisinin kendisine vurmasını durdurmaya çalışıyordu.
Hyunjin'in tuttuğu bilekleri Chan tutmaya başladı. Hyunjin hemen Jeongin'e sıkıca sarıldı. "Sakinleş, biz buradayız. Sakin ol." Jeongin'in sesi kısılmaya başlamıştı.
"Bak!" Hyunjin onun tişörtünde ki kolyeyi çıkartarak yüz hizasına getirdi. "Burada, Lino burada. Hiç bir yere gitmedi." Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı.
Jeongin ellerinin hareketini durdurarak tamamen konuşmayı kesti. Chan, Jeongin'in zangır zangır titreyen ellerini bıraktı yavaşça. Felix'in yanına giderek, kendisine sarılmasına izin verdi.
"Lino..." Jeongin titreyen alt dudağı ile kolyeyi eline aldı. Kızarık gözlerini kapattı ve kolye olan elini yumdu. Yummuş olduğu elini göğsüne yasladı.
"Evet, o burada. Lino'n seninle." Hyunjin çatallaşmış sesiyle, kendinde olmayan sevgilisinin saçlarını okşadı.
Jeongin dudaklarında oluşan masum bir çocuğun tebessümü ile yatağa yattı. Kıvrılarak yattığı yatakta yumduğu ellerini açmadan 'lino' diye mırıldanıyordu.
Hyunjin, tekrar uyumaya başlayan Jeongin'in üzerini örttü. Terlemiş alnından öptü sevgilisinin. Yatağın dibine diz çökerek Jeongin'in yumduğu elini tuttu. Hıçkırarak başını yatağın örtüsüne gömdü.
O kadar kötü hissediyordu ki kendini. Jeongin'in böyle olması derinden yaralanmasını sağlıyordu. Sevdiği adamın kendinden geçmesine rağmen, elinden birşey gelmiyor olması onu mahvediyordu.
Felix ve Chan, zeminde oturup başını yatağın örtüsüne bastırarak ağlayan Hyunjin'in yanına oturdular. Hyunjin kolunun tersiyle burunu silerek Chan'a sarıldı.
Üzgün bakışlarla arkadaşının sırtını okşadı Felix. Chan bir kolunun altına yerleşerek iç çeken Hyunjin'in kolunu okşar iken, diğer kolunu da Felix'in girmesi için yukarı kaldırmıştı.
Felix tırnaklarını derisine geçirerek oynadığı ellerini serbest bıraktı ve çekingen bir şekilde Chan'ın açtığı kolunun altına girdi. Bu tarz durumlarda Felix çok çabuk etkilenirdi.
Chan sırasıyla ikisinin de başına ufak öpücükler verdi. O ağlayamazdı. Ağlamasına izin verilmemişti çünkü. Her daim güçlü durmalı, göz yaşlarını içine akıtmalıydı.
Çünkü lanet ailesi ona böyle öğretmişti. Öğrenmeye mecbur bırakmıştı.
Chan ve Felix bir süre daha Hyunjin ve Jeongin'in odasında kalmıştı. Hyunjin'i yanlız bırakmak istemeselerde, Hyunjin sorun olmadığını ve uyumaya gitmelerini söyledi.
Hyunjin o gece hiç uyumayarak Jeongin'in yanında oturdu. Saçlarını okşadı. Arada sevgi sözcükleri söyledi. Sevgi öpücükleri verdi. Yanından bir saniye bile olsa ayrılmadan onu izledi...
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.Gece uykunuzdan atak gecirerek uyanmak çok kötü bişey
Kimse yaşamaz umarım
Yaşarsa da hafif bir şekilde geçirerek yaşar umarım
Kimsenin o duyguları yaşamasini istememSizlere iyi geceler pamuk şekerleriim
Hepinizin bal yanaklarindan öpüyoruuum
Muuaaaah
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5- STAR
Random"Bir son dakika haberi ile karşınızdayız. Evlerinizden çıkmamanız, güvence altında olduğunuzdan emin olunuz. Onlar geri döndü. Evet, yanlış duymadınız. Tehlike tekrar kapımızda. Şah damarımızdan bile daha yakın o kişilerin hastaneden kaçtığı haberin...