Jeongin, Minho için çorba hazırlıyordu. Birkaç gün önce hafızası yerine gelmişti. Gelmesiyle de zorlu süreç başlamıştı. Herşeyi hatırlıyordu Minho. Sabah uyandığında gözlerinin önünden film şeridi gibi geçmişti yaşadıkları.
Tam hafızası yerine geldiği için sevinen Jeongin, Minho'nun daha kötü olmasıyla erken sevindiği için pişman olmuştu. Çünkü Minho kriz geçirmişti. Jeongin onu sakinleştirip bebeğe ve kendisine zarar gelebileceğini söylemişti.
Bu Minho'nun beyninden kurşun yemişe dönmesini, daha da fenalaşmasını sağlamıştı.
Sonrasında da yalnız kalmak istediğini söylemiş, yatağın içine girerek ağlamıştı saatlerce. Jeongin onunla konuşmak istese de izin vermiyor, yatağından çıkmayıp doğru düzgün birşey yemiyordu.
Joon amcası işte olduğu için çorbayı yapmak ona kalmıştı. Şikayetçi değildi. Tek istediği Minho'nun yemeği kabul etmesiydi. Pişen çorbanın altını kapattı. Kepçeyle kaseye koydu. Tahta kapının alıcaklı gibi çalınmasıyla oraya yöneldi.
Kapıyı açarken söyleniyordu. "Yine neyini unuttun Joon amca?" Kapıyı tamamen açtığında karşılaştığı iki bedenle dona kaldı.
"Hyunjin?" Dudakları aralandı. Bir aydır görmediği sevgilisi nasıl da çökmüştü.
"Jeongin!" Hyunjin, dalmışçasına bakan bedenin boynuna atıldı.
Jeongin ilk birkaç saniye duraksadı. Kendine gelebildiğinde boynuna sarılan kollara karşılık vererek o da beline sarıldı. İkisi başlarını boyunlarına sokarak derince içine çektiler kokularını.
"Ben, ben öldüğünü sandım. O depo patladı-" Kendisinden ayrılıp hızlı hızlı, ağladığı için titrek sesiyle konuşan Hyunjin'i dudaklarıyla susturdu Jeongin.
Hyunjin'in gözleri kapanırken, Jeongin'in özlemini gidermek istercesine yavaş başlattığı öpüşmeye karşılık verdi. Arkadan duran Jisung Minho'yu görme umuduyla bakışlarını kulübenin içinde gezdirdi.
"Şey, kusura bakmayın ama Minho nerde?" Jisung'un çekingen çıkan sesiyle ikili birbirinden ayrılıp ellerini birleştirmişlerdi.
Jeongin'in bu soruyla yüzü asılır iken Jisung'un içini kötü bir his ele geçirmeye başlamıştı. "Yukarıda yatıyor ama-"
"Jeongin-shi!" Açık kapıdan koşturarak içeri giren Felix, Jeongin'in üstüne adeta atladı. Jeongin kıkırdayarak belinden tuttu onu ve etrafında döndürdü.
"Yaşıyorsun!" Chan maskesinden belli olmasa da, gözünün kısılmasından ve ses tonundan gülümsediği anlaşılır iken, Felix'den ayrılan Jeongin'e sıkıca sarıldı.
"Yaşıyorum." Sırtlarını sıvazlayarak sarıldılar birbirlerine.
"Minho, o neden yok?" Changbin etrafta göremediği arkadaşını sordu merakla.
Jeongin, Chan'dan ayrılarak üçlüye ilerledi. Yüzünde üzgün bir ifade vardı. "Yukarıda yatıyor ama durumu pek iyi değil." Odada ki herkesi endişe kaplamıştı şimdi.
"Ne demek durumu pek iyi değil? Neyi var?" Seungmin bir adım öne çıktı.
"Daha sonra en başından anlatacağım fakat şimdilik bunlarla yetinmelisiniz. Minho birkaç hafta hafıza kaybı yaşadı. Hatta kontrol yapmak için kliniğe gittiğimizde de hamile olduğunu öğrendik." Jeongin gülümseyerek Jisung'a baktı ve tebrik etti.
Jisung kaşlarını çattı." Bu imkansız. Benim rahatsızlığım yüzünden çocuğumuz olamaz." Salondakilerden şaşkınlık nidaları yükselmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5- STAR
Random"Bir son dakika haberi ile karşınızdayız. Evlerinizden çıkmamanız, güvence altında olduğunuzdan emin olunuz. Onlar geri döndü. Evet, yanlış duymadınız. Tehlike tekrar kapımızda. Şah damarımızdan bile daha yakın o kişilerin hastaneden kaçtığı haberin...