"Kurabiye isterim! Kurabiye isterim!" Changbin mutfakta bulunan masaya yumruk yaptığı elleriyle ritimli bir şekilde vuruyordu.
"Al bakalım." Minho kıkırdayarak, fırından yeni çıkmış olan çikolata parçacıklı kurabiye tabağını onun önüne koydu.
Olayın yaşanmasının ardından bir hafta geçmişti. Changbin'in ayak bileğindeki kurşun çıkartılmıştı. Hayati bir riski yoktu ama yine de bastonlar ile yürüyordu.
"Bize de ayırsana!" Seungmin elindeki dergiyi Changbin'in kafasına vurdu ve yanındaki sandalyeye oturdu.
"Ya! Minho!" Changbin kafasını ovaladı.
Minho kirlenmiş olan önlüğünü çıkartarak sandalyenin ucuna astı. Changbin'in yanına gitti ve başının karnına gelmesini sağlayacak şekilde sarıldı.
"Uğraşmayın bebeğimle! Yaralı o."
"Ağızlarına sıç onların baba!" Changbin işaret parmağını Seungmin'e tuttuktan sonra Minho'nun beline sarıldı.
Seungmin ona göz devirerek telefonuna gelen bildirim sesine baktı. Telefonu eline alarak kimin mesaj attığına baktı. Gördüğü isimle yüzünde oluşan sırıtış ile cevap yazmaya başladı.
Minho, Changbin'e sarılmayı bırakarak belinin iki tarafına da koyduğu elleriyle sessizce Seungmin'in yanın adımladı. Seungmin 'tuhaf çocuk' adlı birisiyle sırıtarak konuşuyordu.
"Kiminle konuşuyorsun bakayım sen?" Minho, Seungmin'in arkasına geçerek telefona doğru eğildi.
Seungmin hemen telefonunu göğsüne sakladı. "K-kimseyle." Changbin onun taklidini yaparak kesin birşey saklıyor dedi.
"Sevgilin mi yoksa? Tanrım, sonunda!" Minho huhlayarak Seungmin'in omzunu pat patladı.
"Ne!? Hayır tabiki de, yok öyle birşey. Yani olabilir aslında- ama tabi birşey yok aramızda." Seungmin gergince gülümsedi.
"Ee nasıl birisi? Nasıl tanıştınız?" Minho kendisine yaptığı kahvenin kupasını alıp sıcak olduğu için yavaşça yudum aldı.
"Şey aslında- ah! Bilemiyorum." Seungmin ellerini yüzüne kapattı. İlk defa böyle birşey yaşıyordu ve anlatmak fazlasıyla zordu.
Minho onu anlayışla karşılayarak kolunu sıvazladı.
"Sakin ol ve tane tane anlat."
Derin bir nefes alıp verdi ve anlatmaya başladı. "Yeni tanıştık aslında. Pek güzel bir tanışma olmadı ama." Minho ve Changbin kaşlarını çattı.
"Niye ki?"
"Ben hani beş gün önce alışveriş merkezine gitmiştim ya." Changbin başını olumlu anlamda salladı. "Bende kahve almak için bir yere girdim. Dedim ki gelmişken biraz oturayım. Kahvemi alıp oturma yerlerine geçtim. O da benim hemen yanımdaki masada oturuyordu." Minho'nun, ona yaptığı limonatadan birkaç yudum aldı.
"Tam soğuk kahve bardağıma pipeti batıracaktım ki yere düştü. Yani onun ayağının dibine düştü. Bende oraya eğildim almak için ama o da almak için eğildi."
"Ne yaptın da kendini rezil ettin merak ediyorum doğrusu." Seungmin, alayla konuşan Changbin'e doğru yumruğunu kaldırdı. Minho'nun uyarısıyla tekrar anlatmasına döndü.
"Onunda kolu kendi kahvesine çarptı. Masanın ucunda olduğu içinde kahve tamamen başımın üzerinden döküldü. Sonra da işte sürekli özür falan diledi, kirlenen gömleğim ve saçlarım için kendi evine gidebileceğimizi söyledi."
"Seungmin'in namus elden gidiyeh!"
"Oğlum bak öldüreceğim seni en son."
"Changbin." Minho'nun ölümcül bakışlarıyla yerine sindi Changbin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5- STAR
Random"Bir son dakika haberi ile karşınızdayız. Evlerinizden çıkmamanız, güvence altında olduğunuzdan emin olunuz. Onlar geri döndü. Evet, yanlış duymadınız. Tehlike tekrar kapımızda. Şah damarımızdan bile daha yakın o kişilerin hastaneden kaçtığı haberin...