Thirty Three/ İhanet

170 23 18
                                    

Changbin, dün gece birşey demeden evden çıkan Jisung ile ne olduğunu anlayamamıştı. Minho'ya sormak için yukarı çıktığında ise arkadaşı tarafından odadan kovulmuştu.

Sabah olduğunda fırından gelen, evi sarmalamış olan kurabiye kokusuyla uyanmıştı. Changbin heyecanla, Minho'nun yaptığını düşünerek hızlı adımlarla inmişti merdivenleri. Fakat karşılaştığı görüntüyü kesinlikle beklemiyordu.

"Günaydın." Seungmin büyük gülümsemesiyle Changbin'i selamladı.

Changbin başını boyun hizasında eğdi ve tek kaşını kaldırdı. Arkadaşı sanki bugüne özel ayrı bir neşeliydi. "Dünyanın sonu falan mı geldi?" Masanın üzerindeki damla çikolatalı kurabiyelere doğru ilerledi.

"Aşk olsun ama Binnie." Alt dudağını sarkıtarak yavru köpek bakışları atmaya başladı.

"Neden bu kadar neşelisin?" Sandalyeye oturarak tepsiden bir kurabiye aldı. Canı pek çekmediği için geri bıraktı. Seungmin kendisine şüpheyle bakan arkadaşına göz devirdi.

"İlla birşey mi olması lazım?" O da sandalyeye oturup eline kurabiye aldı. Ardından birşeyi hatırlamış gibi hızlıca geri koydu tepsiye.

"Chan ile aranızda birşey mi oldu yoksa?" Changbin bu düşünceyle masaya doğru eğildi. "Sevgili mi oldunuz?"

"Hayır ama şimdilik. Birazdan buluşacağız."

"Buluşmanız güzel olur ama Minho bu haldeyken-"

"Ne varmış benim halimde?" Siyah kot pantalonu ve sweetiyle mutfağa giren Minho ile Changbin sandalyeden kalktı.

Hiç düşünmeden direk olarak Minho'nun beline sardı kollarını. Minho sarılmasına karşılık verdiğinde daha sıkı sardı kollarını. "Yanındayım." Minho tüm gece ağladığı için şişmiş gözleri, dağınık saçlarıyla halsizce tebessüm etti. Changbin'in saçlarını okşadı. Kararsızca öpücük kondurdu.

Başında da dediğim gibi Changbin, Minho'nun bebeği gibiydi. Minho asla ondan rahatsız olmazdı. Kendi kanından, canından çocuğuydu sanki. Ağlamak istiyordu fakat göz yaşları bitmişti artık.

Tıpkı artık onunda biteceği gibi.

Changbin'den ayrılıp tombul yanaklarını avuç içlerine aldı. "Seni çok seviyorum tamam mı? Her zaman benim küçük kurabiye canavarım oldun. Seni her daim seveceğim."

"Neden veda konuşması yaparmış gibi sözler söylüyorsun?" Changbin duydukları karşısında mırıldandı.

"İçimden geldi." Minho kıkırdayarak omuz silkti. Tekrar sarıldı kısaca. Alnından öperek tamamen ayrıldı.

Şaşkınca kendilerini izleyen Seungmin'e doğru adımlarını çevirdi. Kollarını açtığında Seungmin anlamış gibi kollarının arasına girdi. İkili sıcak bir sarılma verdiler birbirlerine.

"Umarım Chan ile mutlu olursun tatlı köpüşüm." Seungmin'in saçlarını karıştırdı ve gülümsedi.

"Ben biraz hava almaya çıkacağım." Omzuna asılı olan çantasını düzeltti.

"Bende geliyorum."

"Gerek yok Changbin. Biraz yalnız kalmak istiyorum."

"Ama-"

"Aması falan yok. Haberdar ederim hem. Bugün izin gününüz, kafa dağıtın." Minho onlara son kez burukça gülümseyip mutfaktan çıktı. Çıktığı gibi de gülümsemesi silindi. Dış kapıya vardığında evin içine son bir kez baktı. Ardından evden tamamen çıktı.

"Onu yalnız bırakmasamıydık ki?"

"Çok düşünüyorsun Changbin. Her neyse ben çıkıyorum. Kurabiyelerin soğumasını bekle. İki saat sonra yersin. Görüşmek üzere." Seungmin eşyalarını alarak Minho gibi evden çıkmıştı.

"Hemen de gidin zaten." Changbin kollarını göğsünde birleştirip bilgisayar oyunu oynamak için odasına gitti.

##############

"Sonunda odadan çıkabildiniz demek, sizi azgın köpekler. Barınağa kapatacağım sizi en son." Chan tezgahtan aldığı tahta kaşığı Hyunjin ve Jeongin'e doğrulttu.

"Hiç azar yiyecek halim yok. Sonra istediğin kadar azarlarsın." Hyunjin bitkin bir şekilde gevreğini yemeye devam etti.

"Dün yiyeceğin kadar yemişsin zaten- ah!" Felix kafasına yediği tahta kaşıkla Chan'a bakarak ağzına hayali fermuar çekti.

Hyunjin işittiği cümleyle ağzındaki, sütle karıştırdığı gevreği Felix'in yüzüne püskürttü. Jeongin ve Chan birbirlerinin kollarını adeta deşerek deli gibi kahkaha atmaya başladı.

"Hyunjin-ah..." Felix gözlerini kapatmış, sıktığı dişleri arasından konuşmuştu. Hyunjin gülmemek için dudağını ısırır iken ağzının kenarından akan sütü silmişti.

"Kaç." Felix bunu dediği gibi oturduğu sandalyesinden kalktı hışımla. Hyunjin ondan hızlı davranarak masadan kalktı ve gülerek odasına doğru koşmaya başladı.

"Ay karnıma ağrı girdi. Neyse, benim randevum var gitmem lazım." Chan çoktan hazırlandığı için suyunu içerek kapıya yöneldi.

"Dikkat ette yemesin seni başıboş köpek."

"Ha ha ha! Aman ne komik." Jeongin, Chan'a kıkırdayarak uğurladı.

Chan'ın gitmesiyle odadan çıkan, üstü başı dağılmış olan ikilinin yanına gitti. İkisini de kollarının altına aldı. Sevgilisinin dudağına, Felix'in de saçına öpücük verdi.

"Hiih! Geç kaldım!" Hyunjin ve Jeongin anlamayarak Felix'e baktı. Felix koşarak spor ayakkabılarını giymeye gitti.

"Nereye geç kaldın?" Hyunjin sevgilisinin kolunun altından çıkmaz iken sormuştu.

"Changbin evde yalnızmış, mesaj attı. Onun yanına gideceğim." Olayları bilen çift gülümseyerek gitmesini izledi.

Evde yalnız kalan çift birbirine baktı. "Acaba bizde-"

"Yok artık Jeongin. Götümü ortadan ikiye ayıracaksın heralde. Aç televizyonu film izleyelim." Jeongin omuzlarını düşürdü. Hyunjin ona kapak yaparak atıştırmalık almak için mutfağa gitti. Jeongin onun kalçasına vurarak peşinden gitti.

#############

Chan geldiği tiyatro salonunun kapısından içeri girdi. Seungmin'in çağırması üzerine gelmişti buraya. Seungmin piyanonun önünde, kendisine sırtı dönük olduğu için göremiyordu yüzünü.

Merdivenlerden çıkarak sahneye vardı. "Seungmin?" Ellerini arkada birleştirip gamzelerinin gözükmesini sağlayacak şekilde gülümsedi.

"Ah Chan, gelmişsin." Seungmin sanki geleceğinden haberi yokmuş gibi sahte bir şaşkınlıkla konuştu.

Chan'ın yanına ulaştı. Chan tam konuşmak için ağzını aralamıştı ki Seungmin bir anda onun yanaklarından tutarak dudaklarını birleştirmişti. Chan bununla heyecanlanıp gözlerini kapattı.

Ama Seungmin'in asıl amacı onu oyalamaktı. Başarılı da oldu.

Chan'ın omuzlarından sertçe iterek yere dizlerinin üzerine düşmesini sağladı. Ardından belindeki silahı çıkartıp neler olduğunu anlamayan Chan'ın alnına bastırdı.

Kırmızı perdenin arkasından ve seyirci koltuklarının arkalarına saklanmış, siyah askeri kıyafetler giymiş olan adamlar etraflarını sarar iken Seungmin'in sesiyle ona döndü.

"Sonunda elimdesin Bang Christopher." Pişkince sırıttı.

"Sen..." Chan idrak edebildiğinde ona atak yapmak üzereydi ki iki kolundan sıkıca tutan adamlar ve karnına sert bir tekme atan adamla hareket edemez hâle geldi.

"Ben ajan Kim Seungmin. Yıllardır Minho'nun babasının yanında, onun için çalışıyorum. Şimdi ise görevimi sonlandırma vakti." Silahın namlusunu çekti.

.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

Biliyorum biliyorum kısa oldu ve en heyecanlı yerinde kestim
Ama bugün aticam devamını
Fazla merakta kalmazsiniz

5- STARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin