Changbin'in olayları baştan sona anlatması ile dörtlüyü endişe sarmıştı. Jeongin başını elleri arasına almış, oturduğu koltukta ritim tutuyordu. Hyunjin sevgilisinin sırtını sıvazlayarak sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Gitmiş olabilecekleri bir yer var mı?" Changbin bir umut da olsa Jeongin'e baktı.
"Bilmiyorum, bilmiyorum." Avuç içlerini gözlerine bastırdı.
"Biz birazdan geliriz." Hyunjin, her ne kadar Jeongin istemese de onu koltuktan kaldırıp odalarına doğru götürdü.
Geldikleri yatak odasında Jeongin yatağa oturdu ve bakışlarını zeminde gezdirmeye başladı. Hyunjin kapıyı kapatıp sevgilisinin önünde diz çöktü. Ensesinden tutarak omzuna yaslanmasını sağladı.
"Ağlayabilirsin." Jeongin bunu bekliyormuşçasına sessizce göz yaşı dökmeye başladı ve kollarını sevgilisine sardı.
"Bulacağız onu, endişelenme. Daha bir çok güzel günümüz olacak." Yanaklarından tutarak omzundan ayırdı sevgilisinin başını. "Tamam mı?" Gülümseyerek elmacık kemiklerini okşadı, gözlerini öptü.
"İyiki varsın." Hyunjin, Jeongin'e kıkırdayıp 'sende' diyerek dudağına uzun sayılabilecek bir öpücük verdi.
"Hadi, daha bulmamız gereken bir Lino var." Hyunjin sevgilisinin elinden tutup yataktan kaldırdı, kısa bir sarılma verdi.
Jeongin aklına gelen yerle sevgilisinin beline sarıldı hızlıca. "Buldum! Nerede olduklarını biliyorum!" Kendisini şevkatli gülümsemesiyle izleyen Hyunjin'in gülüşünden öptü. Elinden tuttuğu sevgilisiyle arkadaşlarının yanına gitmeye başladılar.
Felix tekli koltuktan kalkarak, üzgün bakışlarını halıda gezdiren Changbin'in yanına oturdu. Koluna sarılıp başını omzuna yasladı. Olmayan ailesinin yerine koyduğu kişinin kaybolması derinden vurmuştu onu.
Changbin buna ihtiyacı olduğu için ses etmedi. Hatta başını, Felix'in omzuna yaslı kafasına yasladı. "Kurtaracağız onu." Changbin'in yanında oturan Chan'da sırtını sıvazladı onun.
"Teşekkür ederim." Changbin ikiliye minnettar bir gülümseme verdi.
"Nerede olduklarını biliyorum. Yani daha doğrusu büyüm ihtimalle oradalar." Hyunjin ve Jeongin karşı koltuğa oturdular. Changbin başını kaldırıp, Jeongin'i pür dikkat dinlemeye başladı.
"Minho'nun babasının en çok göz önünde bulundurduğu 5 kişi vardı. Bunların içinde ben ve Minho'da vardık. Hatta bizi 5-Star olarak adlandırırdı." Chan tanıdık gelen 5-Star terimi ile rahatsızca kıpırdandı.
"Bizi belli zamanlar sığınak gibi bir yere götürürdü. Orası, bizim kaldığımız yerden daha büyüktü. Bir gün işlerini geliştirdiği zaman bizi oraya götüreceğinden bahsederdi hep. Orada olma ihtimalleri yüksek."
"O halde-" Changbin'in cümlesi çalan telefonuyla yarıda kesildi. Telefonu cevaplayarak kulağına tuttu.
"Neredesin Changbin? Seni arıyoruz." Seungmin karakoldaki görevli kişilerle Minho'nun yerini bulmak için araştırma yaparken, bulamadığı arkadaşını aramıştı.
"Ufak bir işim vardı. Şimdi yola çıkıyorum, bizim eve geçin. Yanımda bazı misafirler getireceğim." Ne dediğini anlamayan dörtlü de gözlerini gezdirdi.
"Çabuk ol. Jisung ve ben geçiyoruz şimdi. Evde görüşürüz."
"Görüşürüz." Changbin, kendisinden cevap bekleyen kişilere döndü. "Minho'yu bulmak istiyorsak iş birliği yapmalıyız. O yüzden şimdi sizde benimle eve geliyorsunuz. Merak etmeyin, birşey yapamazlar. Yanınızdayım." Changbin ayağa kalktığında diğerleride ayaklandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5- STAR
Random"Bir son dakika haberi ile karşınızdayız. Evlerinizden çıkmamanız, güvence altında olduğunuzdan emin olunuz. Onlar geri döndü. Evet, yanlış duymadınız. Tehlike tekrar kapımızda. Şah damarımızdan bile daha yakın o kişilerin hastaneden kaçtığı haberin...