Twenty Six/ İlk Cinayet

159 30 4
                                    

Kahverengi,boynuna dökülen, hafif dalgalı saçlara sahip olan genç sandalyesinde oturmuş, kırık kalemiyle resim çiziyordu. Aklında çalan şarkıyla, çalışma masasındaki sandalyede ayağıyla ritim tutuyordu.

"Sence nasıl oldu Jinnie?" Emin olamadığı kara kalem çizimini yukarı kaldırıp yanındaki arkadaşına gösterdi.

"Güzel gidiyorsun Hyunnie." 17 yaşındaki genç, hayali arkadaşına gülümsedi ve çizimine devam etti.

"Sence hediyemi beğenir mi?" Utangaç bir gülümsemeyle döndü arkadaşına. Lisede, sıra arkadaşı olan kişinin doğum günüsü için resim çizmek gelmişti aklına.

Her ne kadar ondan hoşlanmasada, utanıyordu. Bedenini tatlı bir heyecan kaplıyordu. 17 yaşında olabilirdi, evet ama ruhunun yaşı daha yeni açmaya başlamış olan küçük bir oğlan çocuğuyla aynıydı.

"Bence beğenir. Eğer beğenmezsede kendi salaklığıdır." Hyunjin ufak bir kahkaha atıp işine devam etti.

Arkadaşı Jinnie onun bu hayattaki tek arkadaşıydı. Onun yanından olan -aslında olmayan- tek kişiydi. Gün boyu onunla sohbet edip gülüşürdü.

Küçük odasının kapısı aniden açılmasıyla korkarak kağıdı saklamaya çalıştı. Annesi masanın üzerindeki resim kağıdını görmesiyle sinirden yüzü kıpkırmızı olmuş bir şekilde oğlunun yanına gitti. Muhtemelen yine sarhoştu.

"Ben sana bir daha böyle şeyler yok demedim mi!?"

Kadın, saçından tuttuğu oğlunun yüzüne tükürürcesine bağırdı. Genç olan saçlarının çekilmesi yüzünden saç diplerinde hissettiği acıyla yüzünü buruşturdu.

"Özür dilerim, bir daha olmayacak!" Kadın, tuttuğu saçları bırakmadan oğlunun kafasını çalışma masasına sertçe vurdu.

"Unutmasan iyi olur!" Ağlayarak kanayan burnunu tutan oğlunun yüzüne tükürdükten sonra salona gitti.

"Canım acıyor Jinnie..." Hıçkırarak yanındaki arkadaşının omzuna yasladı başını. Kanayan burnunu masasından aldığı peçete ile sildi. Göz yaşları, burnundan akan kanla birleşir iken arkadaşının omzunda ağlamaya devam etti.

Alışkındı aslında annesinin bu hallerine. Bunun bilincinde olsa da, canının her seferinde yanmasına engel olamıyordu. Babasının hangi cehennemde olduğunu bilmiyordu bile. Babası daha onu anne karnındayken terk etmişti.

Hayata bir adım geriden, eksik başlamıştı.

Annesi ise... O da babası gibiydi aslında. Vardı ama yoktu. İşini halletmek için her gece farklı adamlar getirirdi. Bazen çalıştığı barda kalır, gelmezdi eve. Geldiği zamanda kör kütük sarhoş olur, oğluna şiddet uygulardı.

Eve gelmeyen annesi yüzünden kendince yemek ve temizlik yapmaya çalışırdı. Okulun masraflarını da bir kafede çalışarak halletmeye çalışırdı. Annesi bazen para bırakırdı komidine. Bazen ise boş içki şişeleri.

Ancak Hyunjin'in asıl görmek istediği şey ise; anne şefkatiyle hazırlanmış olan güzel yemeklerdi.

Okulda ailelerini anlatanlar olurdu. Nasıl da heveslenirdi Hyunjin. Onunla oyun oynayan babalar, bir derdi olduğu zaman sarılıp teselli eden anneler... Keşke derdi, keşke benimde böyle bir ailem olabilseydi.

Ama o daha bir kere bile ne annesine, ne de babasına sarılabilmişti. Hatta bırakın sarılmayı, doğru düzgün konuşamamıştı.

5- STARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin