Thirty Four/ Piyano

179 26 7
                                    

Parmakları piyanonun tuşlarında adeta dans ediyordu. Küçüklüğünden beri eğitim aldığı piyanoyu çalarken gözlerini kapatmış, tamamen yaptığı işe odaklanmıştı.

Sırtında hissettiği acıyla alt dudağını ısırdı. "Dik dur!" Annesi elindeki uzun tahta cetveli oğlunun sırtına vurdu.

Annesi giydiği etekli takım elbisesiyle elindeki forma birşeyler karalıyorken duruşunu dikleştirdi. Annesi etrafında dönerek inceliyor, babası da başında durarak yanlış bir tuşa basıp basmadığını görmek için tetikte duruyordu.

Yarın olacak gösterisi için son hazırlıklarını yapıyordu. 18 yaşında olan genç hayatı boyunca ailesinin istediklerini yapmıştı. Yapmak zorunda bırakılmıştı. Sevmezdi hayatını Chan.

O bu hayatta tek birisini severdi. O da rakibi kahveli çocuktu. Chan çekindiği için ve de ailesi izin vermediği için ismini soramamıştı ona. O yüzden kahveli çocuk derdi hep.

Chan yanlış bir tuşa bastığında içinden küfür etti. Annesi etrafında dönmeyi bıraktı. Babası katı suratıyla -her zamanki haliydi- elini Chan'a uzattı.

"Elini ver."

"Baba özür-"

"Elini ver dedim sana!"

Chan, boş tiyatro salonunda yayılan yüksek sesle olduğu yerde sıçradı. Gözlerini sıkıca kapatarak ellerini uzattı. Avuç içlerine hızlı bir şekilde inen cetvelle ses çıkartmamak için dudaklarını birbirine bastırdı.

"Tekrar çal." Çalmak istemiyordu. Bu yirminci denemeleriydi. Yorulduğu için en sonunda hata yapmıştı. Bu da ufak bir uyarı almasına sebep olmuştu.

Chan başıyla onaylayarak baştan çalmaya başladı şarkıyı. Bir andan söyler iken, diğer yandan parmaklarını tuşlarda gezdiriyordu.

Bu yaşına kadar hep ailesinin dediği olmuştu. Onların istediği okullarda, bölümlerde okumuş, istediklerinin dışına çıkmamıştı.

Sonunda piyano çalmayı bitirmişti. Sandalyeden kalkarak ailesinin öğrettiği gibi dikkatli adımlarla seyirci koltuklarının olduğu tarafa ilerledi. Bir elini beline yerleştirip diğer elini havaya kaldırdı ve eğildi.

Annesi yanına gelip dokunmaya bile tenezzül etmeden cetvelin ucuyla Chan'ın çenesini yukarı kaldırdı. "Biraz daha eğil." Dediğini yapan oğluna belli belirsiz gülümsedi.

"Bugünlük bu kadar yeter. Yarın gösterin olduğu için uyku saatini geriye çektik. Normalinden bir saat önce uyuyacaksın." Babası yanına gelerek elini omzuna yerleştirdi ve normal haline getirdi.

Birde programı vardı Chan'ın. Sabah saat kaçta kalkacağı, yemek yiyeceği, hangi üstü giyeceği vb. şekilde yazılı olan büyük bir tablo asılıydı odasında.

Ailesi önde gelen zenginlerden birisiydi. En iyi arabalara, yemeklere, giysilere sahipti. Fakat birisinin gerçek sevgisine sahip değildi. Tonlarca para görmüştü şimdiye kadar ama ufak bir değer görmemişti hiç.

Yalnızca okuldan arkadaşı Yoongi vardı hayatında. Tek değer veren, sevildiğini hissettiren tek kişi oydu. Onunla da yoğun programından dolayı sadece okulda görüşebiliyordu.

Yoongi birkaç kere teklif etmişti aslında. Yaptığı mal kaçakçılığına onunda katılmasını söylemişti. Lakin Chan red etmişti. O kadar alışmıştı ki ailesinin kurallarına, onların söyledikleri harici başka şeyler pek inandırıcı gelmiyordu.

"Ne gerek var ki erken uyumasına? Her türlü başarısız olacak zaten. Hiç bir zaman diğerleri kadar iyi olamayacak o." Chan annesine burukça baktı.

Annesi sevmezdi Chan'ı. Hani bazı ebeveynler vardır ya; severler ama göstermezler. Ama onun annesi ne seviyordu, ne de gösteriyordu.

İki hafta öncesinde Chan'ın gülümsemesini, seyirciler açısından yetersiz bulmuştu. Chan gülümsemeyi sevmezdi pek. Zaten gülümseyecek kadar ne mutluydu, ne de bu sokuk hayattan zevk alıyordu.

Annesinin aniden odaya girip onun haykırışlarını umursamadan, dudaklarının kenarlarından başlayarak gamzelerine kadar kesik açmıştı. İşte o zaman daha iyi anlamıştı annesinin onu sevmediğini.

"Bu sefer yapacağım." Chan içinden söylediğini düşündüğü cümleyi aslında dışarı duyurduğunu anladığında yutkundu.

"Nasıl annene cevap verebilirsin?"

"Bir anda ağzımdan kaçtı, gerçekten."

"İki gün boyunca su harici birşey yemen yasak. Cezalısın Bang Christopher." Chan itiraz etmek istese de yapamadı. Başını aşağı eğer iken olumlu mırıltılar çıkarttı.

********
Ertesi gün olup gösteri saati gelip çattığında gergince beyaz gömleğinin yakasına takılı olan siyah papyonunu düzeltti. Sahne arkasında bir ileri, bir geri yapıyordu.

"Sakin ol biraz Chris, yemezler." Chan duyduğu sesle arkasını döndü hızla. Bu oydu, kahveli çocuktu. Yanakları sevimli bir şekilde kızarmaya başlamıştı.

"İyi şanslar." Kahveli çocuk Chan'a gülümseyerek sıranın kendisine gelmesiyle kemanını alarak sahneye çıktı.

"İyi şanslar." Chan onun arkasından elini salladı.

Kahveli çocuğun gösterisi bittiğinde sıra ona gelmişti. Chan bu sefer 5- starı alma niyetiyle sahneye doğru yavaş adımlarla gitti. Tamamen seyircilerle dolmuş olan koltuklarda oturan kişilerin odağı olduğu için daha fazla stres yapmaya başladı.

Uzun bir süre sonra bu kadar kişinin önünde gösteri yapacak olmak geriyordu onu. Piyanoya doğru ilerlerken bakışları anne ve babasına kesişti. Yine ciddi ifadeleriyle, memenetsiz, oğullarının yeterli olamayacağı bilinciyle bakıyorlardı Chan'a.

O an Chan'a birşey oldu. Aklından bazı şeyler geçti. Şeytan mı fısıldadı, kim bilir. Chan iki yanından sarkan ellerini yumruk haline getirdi. Başını hızla iki yana sallar iken geriye doğru adımladı.

Yapamazdı. Yeteri kadar iyi olamayacaktı. Kafasındaki düşünceler susmuyordu.

Ve belki de ilk defa istediği birşeyi yaptı. Arkasını dönerek sahne arkasına doğru koştu. Sahne arkasından da çıkış kapısına. Annesi ve babası oturdukları yerden öfkeyle kalkıp sahne arkasına gitmeye başladılar.

Binadan tamamen çıkan Chan, nereye gittiğini bilmeden koşmaya başladı. Arkasına baktı, ardından gülerek boynundaki papyonu çıkartıp yere attı ve özgürlüğüne koşmaya devam etti.

.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

Diğer bölümün final olması benim için üzücü...
Alışmıştım bu fice ve sizlere
İyi geceler pamuk şekerleriim

5- STARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin