"Bu kadar eski olmasını beklemiyordum." Jisung yanındaki eşinin elinden tutarak tek katlı kulübeye yürümeye başladı.
Aldıkları ihbar üzerine gelmişlerdi ormana. Kulübe ahşap değildi, betonlardan yapılmıştı. Ama tabi eski bir yapıya sahip olduğundan betonlarda parçalanmıştı hep.
Kilitli olan kapıyla dörtlü şaşırmıştı. Bu evde çığlıklar duyduklarını söylemişlerdi yakınlarında oturanlar. Kapının açık olduğunu düşünmüşlerdi ancak kilitliydi.
"Geri çekilin." Changbin paslanmış kapının kilit kısmına güçlü bir tekme atmıştı.
Kapının açılmasıyla içeri ilk giren Seungmin olmuştu. Kırık pencerelerden içeri giren güneş ışınları sayesinde havada uçuşan tozlar belli oluyordu.
"Dikkatli yürüyün. Yerlerde-" Jisung arkadaşlarını uyardı.
"Ah!" Minho ayağına takılan tahta parçasıyla dengesini kaybedip yanındaki duvara çarptı.
"İyi misin?" Changbin, Minho'nun kolundan tutarak duvardan uzaklaştırdı. Minho acıyan omzunu ovuşturarak başını olumlu anlamda salladı.
"Durun biraz..." Seungmin, Minho'nun duvara çarptığında çıkan tok sesle kaşlarını çatarak duvara ilerledi."Duvardan böyle tok ses çıkması normal mi?"
Jisung'da Seungmin'in yanına giderek duvara vurdu. Minho'da diğer taraftaki duvara vurdu. Jisung ve Seungmin'in olduğu duvardan boş bir ses gelirken, Minho'nun olduğu duvardan dolu bir ses geliyordu.
"Changbin bana şuradan kalın bir tahta versene." Changbin merakla Seungmin'e kalın bir tahta parçası verdi.
Seungmin bir kaç adım geri giderek elindeki tahtayı yukarı kaldırdı. Tahtayı duvara kuvvetli bir şekilde geçirdi. Çıkan ses Minho ve Changbin'i rahatsız ettiği için kulaklarını kapattılar.
Duvar eski olduğu için orta boylarda delik açılmıştı. Deliğin etrafında olan örümcek ağları, nerden geldiği belirsiz esinti ile savruluyordu. Seungmin tekrar, üç dört kez geçirdi tahtayı duvara.
Şimdi büyük bir delik açılmıştı.
"Bu da ne böyle?" Changbin açılan delikten kafasını hafifçe içeri soktu. Boynundaki fotoğraf makinesiyle küçük bir oda gibi olan duvarın içini çekti.
Tam bir adım ileri atmış iken ayağına gelen yumuşaklık ile bakışlarını aşağıya indirdi. Gördüğü siyah torbalar ile yutkunarak geriledi.
Duvarın içinde siyah torbalara sarılmış olan cesetler vardı.
"Burası kimin evi idi?"
"Hwang Hyunjin'in." Changbin anladım anlamında başını salladı.
Seungmin ve Minho girdikleri transtan çıkarak torbalardan birisini dışarı çıkarttılar ve fotoğraflarını çektiler.
Jisung kapının karşısındaki duvarda duran büyük tuvalin önüne geçti. Beyaz bir örtüyle kaplanmıştı tuval. Uçlarından tutarak örtüyü yırtmaya başladı.
Ortaya çıkan görüntüyle "Şuna bakın!" Diyerek arkadaşlarına seslendi.
Beyaz tuvalin üstünde -muhtemelen bu kandı- 'aptallar' yazıyordu. Hemen yanında da kanların damla damla görüntüsünden oluşan bir gülümse vardı.
"Hassiktir tuzak... Bu bir tuzak!" Seungmin'in bağırışından daha yüksek bir ses duyuldu. Zaten kırık olan camların tamamen kırılmasını sağlayan mermilerdi.
"Kulübeden çıkın! Hemen!"
Dörtlü hızlıca kulübeden çıkmıştı. Changbin arkadaşlarının çıkmasını öncelik olarak gördüğü için son çıkmıştı. Fakat bu, ayak bileğine kurşun yemesini sağladı.
"Changbin!" Seungmin hemen onun kolunun altına girerek polis arabasına doğru yürütmeye başladı.
Arabanın arka kapısını açarak, acıdan kıvranan Changbin'in uzanmasını sağladı. Bacak kısmındaki kısa kemerde takılı olan bıçağını çıkarttı. Etrafında bir kumaş aradı ama bulamadığı için, pantolonun içine soktuğu mavi gömleğini çıkartarak bıçakla bir parça kesti. Kanlar akan kurşun bölgesine bastırmaya başladı.
Minho ağaçların arasından gördüğü, insan olduğu her halinden belli olan karartılara doğru silahını belinden çıkartarak koşmaya başladı.
"Sen Changbin ile kal ve sağlık ekiplerini çağır." Jisung, titreyen kanlı elleriyle Changbin'in yarasına kumaş bastıran Seungmin'e söyledi ve eşinin arkasından koşmaya başladı.
Jisung, önden gittiği için gözükmeyen eşiyle endişelenmeye başlamıştı. Tam eşine seslenecekti ki arkadan kafasına yediği darbeyle yere düştü. Yerden kalkmaya çalıştığı sırada ensesine dayanan silah olduğu yerde kalmak zorunda kaldı.
"Kıpırdamayın polis bey. Aksi takdirde bebeğimin gazabına uğrarsınız." Hyunjin kalın topuklu siyah, bot tarzı ayakkabısı ile Jisung'un sırtına bastırıyordu.
(Düzgün bir şekilde yazmayacağım için direk Hyunjin'in giydiği şeyi bırakıyorum)
Minho kulübeden tamamen uzaklaşmıştı. Koşmayı bırakarak nefeslendi. Bir elini dizine koyarak eğildi ve diğer elini de dibindeki ağaca yasladı. Tam doğrulacağı sırada daha ne olduğunu anlayamadan boğazına dayalı olan bıçakla kendini ağaca yaslı buldu.
Gözlerini açıkta bırakacak şekilde lacivert bandana takmış olan birisi, Minho'yu omuz hizasından tutarak ağaca sert bir şekilde yaslıyordu.
Minho boğazına dayalı olan bıçak yüzünden birşey yapamıyordu. En ufak bir yanlış hareketi hayatına mâl olabilirdi.
Jeongin'in bakışları anlık olarak Minho'nun birkaç düğmesi açık olan mavi gömleğinden gözüken kolyeye takıldı. Kolyenin zinciri kısa olduğu için tamamen belli oluyordu kolye.
Gerçeklik algısını yitirdi anlık. Gördüğü kolye onu geçmişine götürmüştü sanki. Ne yaptığını bilmeyerek gözlerini kolyeden ayırmadan elini tutmak için uzattı.
"Aklından bile geçirme." Minho sıktığı dişlerinin arasından konuştu.
Boynundaki bıçağı umursamadan, Jeongin'in bacağına tekme attı ve zaten dikkati dağılmış olan Jeongin'in yere doğru bükülmesini sağladı.
Bıçak boynunda derin olmayan bir kesik bırakırken, boyun kısmı kırmızı renge bürünmeye başlamıştı bile. Yere eğilmiş olan Jeongin'in alnına silahını dayadı.
"Sen..." Jeongin hiçbir şey yapamıyordu. Tüm beyin fonksiyonlarını kaybetmiş gibiydi. "O, o kolyeyi nerden buldun?" Minho, Jeongin'in sorusuyla kaşlarını çattı ve silahı biraz daha alnına bastırdı.
"Seni ilgilendirmez. Şimdi benimle-" Minho'nun cümlesi eşinin acı dolu çığlığı ile yarıda kalmıştı.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.Bölümü atıp kaçıyoreee
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5- STAR
Random"Bir son dakika haberi ile karşınızdayız. Evlerinizden çıkmamanız, güvence altında olduğunuzdan emin olunuz. Onlar geri döndü. Evet, yanlış duymadınız. Tehlike tekrar kapımızda. Şah damarımızdan bile daha yakın o kişilerin hastaneden kaçtığı haberin...