Sixteen/ Randevu

184 33 4
                                    

Chan akşam üzeri olduğu için denize yansıyan hoş görüntüyü izliyordu. Sahilin kumlarına bağdaş kurarak oturmuş Seungmin'i bekliyordu.

Ayaklarını uzatarak ellerini arkaya koydu ve gövdesini geriye doğru uzattı. Başını hafifçe yukarı kaldırıp gözlerini kapattı.

Tabi çoktan gelmiş olup da yüzünde kendisinden habersiz oluşan tebessümüyle onu izleyen Seungmin'den habersizdi.

Seungmin başını iki yana sallayarak yüzündeki tebessümü bozmadan Chan'a doğru yürümeye başladı.

"Çok bekletmedim umarım." Elindeki latte ve mocha bulunan kahve kutularını yere koyarak Chan'ın yanına oturdu.

Chan hemen ayaklarını kendine çekti ve düzgün bir şekilde oturdu. "Yeni geldim zaten. Çok olmadı." Gülümseyerek baktı Seungmin'e.

"Sevindim." Ufak bir kıkırtı bırakarak latte dolu olan bardağı Chan'a uzattı. Chan yüzünü buruşturarak "Ben latte sevmem." Dedi.

Seungmin bir özür mırıldanarak mochayı uzattı bu sefer. Bu sefer Chan memnunca gülümseyerek aldı eline bardağı.

Sohbet etmeye başlamışlardı. Sevimli kıkırdamalar, gülümsemeler, birbirlerini daha iyi tanıyacak şekilde kurulan cümlelerin geçtiği iki saatlik zaman diliminin sonundalardı şimdi.

"Piyona çalmayı biliyor musun Chan?" Seungmin bitmiş olan kahvesinin pipetiyle oynuyordu.

Chan'ın bu soruyla tüm keyfi kaçmıştı. Sıkıntılı bir nefes alıp bakışlarını ondan kaçırarak başını olumlu anlamda salladı. Seungmin onun asılan suratı ile pek birşey anlayamadı.

"Ah bu harika birşey! Ben her zaman piyona çalmayı istemişimdir."

"Ne güzel..."

Seungmin oturduğu kumlarda ona yaklaştı. Elini omzuna yerleştirip Chan'ın kendisine bakmasını sağladı. "Seni üzecek birşey mi söyledim yoksa?" Chan, Seungmin'in gözlerinin en derinine bakarak gülümsedi.

"Piyonayı sevmiyorum sadece. Bana güzel şeyler hatırlatmıyor."

"Ama-"

"Ailem istediği için öğrenilmek zorunda bırakıldım." Hüzünlü bir şekilde gülümseyerek, oynadığı ellerine çevirdi bakışlarını.

Seungmin buruk bir şekilde gülümsedi ve Chan'ın çenesinden nazikçe tutarak başını kendine çevirdi. Chan şaşkınlıkla irileşen gözlerine engel olamadı.

"Eminim ki senin eşsiz güzelliğin ile güzelleşir piyano."

Chan'ın vücuduna tatlı bir utangaçlık hissi yayılırken dudaklarını birbirine bastırıp gülümsedi ve başını yere eğdi.

"Hey, utanma benden." Seungmin kıkırdayarak onun eydiği başını, yanaklarından tutarak kaldırmaya çalıştı.

Chan bu hareketiyle daha çok utanır iken ellerini yüzüne kapattı. "Beni utandırmayı kes!" Seungmin kahkaha atarak kollarını Chan'ın omzuna sardı. "Çok tatlısın Chan." Chan onun göğsünün ortasına yumruk attı acıtmayacak şekilde.

Seungmin onu daha çok utandırıp tatlı gülümsemesini görmek istiyordu fakat çalan telefonuyla bu hayalleri suya düşmüştü. O, yanında duran telefonunu açıp yanıtlar iken, Chan'da eliyle kendine yelpaze yapıyordu.

"Üzgünüm Chan ama karakoldan bir ihbar aldık. Oraya gitmem lazım." Seungmin oturduğu sahil kumlarından kalkıp üzerini silkeledi.

Elini Chan'a doğru uzattı ve onu da yerden kaldırdı. "Tekrar... Buluşur muyuz?" Seungmin boğazını temizleyerek gözlerini ondan çekerek denize bakmaya başladı.

"Eğer beni utandırmayacaksan neden olmasın?" Seungmin, Chan'a güldü ve "Utandığın zaman ki oluşan gülümsemeni seviyorum." Dedi.

Chan tekrar utanır iken gülümsemesini saklamak için eliyle ağız kısmını kapattı. Pislik diyerek boştaki eliyle Seungmin'in koluna vurdu.

"Sen benim haşatımı çıkartmadan gitsem iyi olacak. Seni de bırakmamı ister misin?" Chan direk red etti.

"Pekala, görüşürüz o halde." Arkasını dönerek kendi arabasına yürümeye başladı.

Chan aklından geçen şeyi yapıp yapmamak arasında kalırken en sonunda ona doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı.

"Seungmin!" Arabanın kapısını açan eli durmuştu Chan'ın kendisine seslenmesiyle.

Chan, kendisinden uzun olan Seungmin'in yanaklarından tutarak parmak uçlarında yükseldi. Elmacık kemiğine bir buse kondurdu. "Dikkatli git." Seungmin şaşkınlıkla genişçe gülümsedi ve başını olumlu anlamda salladı. O da Chan'ın sol gamzesine bir buse kondurdu.

Arabasına binerek karakola doğru gitmeye başladı. Chan o gidince küçük çığlığına engel olamadı. Sol gamzesini tutarak gülümsedi.

O sırada Seungmin'de karakola giderken kırmızı ışıkta durduğunda elmacık kemiğini okşadı ve dışarıya sesli bir nefes vererek güldü. Başını direksiyona yasladı.

İkisi de ilk kez böyle hislerle karşılaşıyorlardı. Ve bu yaşadıkları hisler tarif edilemeyecek kadar güzeldi.

#########

"Nasıl geçti? Nasıl geçti?" Minho, Seungmin karakola gelir gelmez peşinden ayrılmayarak sorularını sıralamaya başladı.

"Minho, rahat bırak onu." Göreve gidecekleri için hazırlanan Jisung, eşinin ensesinde ki yara izini öptü.

"Ama ne yapayım? Merak ediyorum." Seungmin, Minho'nun saçlarını karıştırdı.

"Güzel geçti. Hatta yanağımdan bile öptü beni. Bende onu gamzesinden öptüm." Minho uwu sesleri çıkartmaya başladı.

"Bende istiyorum! Jisung öp beni çabuk." Eşinin gömlek yakalarından tutarak kendine çekti. Jisung onun dudaklarına kapandı hızlıca.

"Bari yanımda yapmayın." Seungmin, öpüşen çifte göz devirerek ofisten çıktı. Göreve Changbin'in çıkamayacak olması üzüyordu onu.

Her ne kadar ayağı iyileşsede göreve çıkma izni yoktu bir süre. O da göreve çıkana kadar ofisinde dosyalarla ilgileniyordu.

Changbin'e veda ederek -tabi nispet yapmayı unutmayarak- karakoldan çıktılar. Polis arabasına binerek aldıkları ihbar alanına doğru gitmeye başladılar.

#############

Chan yüzündeki makyajı silip rahat birşeyler giymişti. Kısacası eski haline tekrar dönmüştü. Eve gelir gelmez arkadaşlarına yaşadıklarını anlatarak bir kez daha heyecandan fenalaşmış gibi olmuştu.

Dörtlü sohbet ederek ortak alanda otururken kapının sert bir şekilde çalınması ve ardından gelen sesle oturdukları yerden fırladılar.

"Açın kapıyı, polis!"

.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

Okulum olmasa devamını da yazıcam ama lanet okul yüzünden yazamıyorum 🤧
Bir de bugün son üç dersimiz edebiyat 😭😭
Dersi seviyorum ama öğretmeni aşşşırı uyuz ve sıkıcı bir şekilde anlatiyo

Her neyse bu akşam yeni bölümü yazıp yayinlarim
Öpüldünüuuz

5- STARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin