Emir evden çıktıktan sonra kapıyı kapattım. Elimde hala bana verdiği kartvizit vardı. İsmi mesleği ve telefon numarası yazıyordu bu kartvizitte. Telefonumu açıp bir çırpıda telefon numarasını kaydettim. Şimdilik isim kısmına Emir Bey yazmıştım.
Daha sonra hızlıca merdivenlerden yukarı çıktım ve odama girdim. Üzerimdekileri çıkarttım ve mavi bir pantolonun üzerine beyaz bir gömlek giydim. Çantamın içine evraklarımı ve kalemlerimi yerleştirdim. Telefonumu da alınca odamdan çıktım.
Odadan çıktığımda gördüğüm kişi ise maalesef ablamdı. Bana delici gözlerle bakmasından sinirimi bozacağını anlamıştım.
"Kimdi o adam sevgilin mi?" Oha ama artık! Konuya da böyle girilmezdi ki canım!
"Hayır sevgilim falan değil o benim." Niye hesap veriyorsam sanki.
"Hiç öyle gözükmüyordunuz ama. Hem evinde de kalmışsın adamın." Sesi imalıydı ve bu ima fazla rahatsız ediciydi.
"Sen partimin ortasına bomba attığın için o da beni misafir etti. Hadi diyelim ki sen haklısın o adamla aramda bir şey var. Sence de bu senin Tolga ile arandakinden daha masum değil mi? En azından ben kardeşimden hoşlanan adamın parmağına yüzük takmıyorum." dediğimde yüzü kaskatı kesilmişti. Ve bunu fazlasıyla hak etmişti. O yüzden zerre kadar pişmanlık duymamıştım.
Yüzüne bakmama rağmen uzun süre cevap vermeyince merdivenlerden aşağı indim. Vestiyerden kabanımı alıp evden çıktım. Ne de olsa bugün de evdeki krizi atlatmıştım. Ne tuhaf her gün ailevi bir krizi atlatmak durumundaydım.
Evden çıktıktan sonra arabanın arka koltuğuna bindim ve şoförüme gidelim komutunu verdim. Yılın ilk günü olduğu için şirketteki herkese izin vermiştim ama dışarı çıkmak belki bir kafede oturup yeni yılın iş planlamasına bakmak bana iyi gelecekti.
Gördüğüm ilk kafede arabayı durdurttum ve şoföre arabayı otoparka çekmesini rica ettim. Daha sonra kafeye girdim. Yanıma gelen garsondan bir çay istedim ve çay gelene kadar evrakları inceledim fakat yeni yıla girdiğimiz için mi veya evdeki gerginlik yüzünden mi bilmiyorum bir türlü odaklanamıyordum.
Birden elim telefona kaydı. Neden bilmiyorum ama aklım Emirdeydi. Daha fazla dayanamadım ve Emir'i aradım. Emir ilk çalışında telefonu açtı.
"Emir merhaba. Kusura bakma rahatsız ediyorum ama neden bilmiyorum seni aramak istedim."
"Ben de seni arayacaktım Defne. Özledim seni." dediğinde kalbim olduğundan çok daha fazla hızlanmıştı. Emir ilk defa bana beni özlediğini söylemişti ve henüz bunun çok erken olduğu aşikardı.
"Daha sabah bizimleydin Emir. Ne ara özledin?" dediğimde gülmesine engel olamamıştı. Sonra durdu ve devam etti.
"Defne..." dedi iç çekerek.
"Ben sabah senin yanındayken de seni özlüyordum. Ben seni çocukluğumdan beri özlüyorum sadece söyleyemiyorum. Bugün ilk defa söyleyebildim."
"Anlıyorum." diyebildim. Yüzümde anlamsız bir gülümseme vardı.
"Ee neredesin? Yanına gelmemi ister misin?" Heyecanlanmıştım. Daha ben söylemeden ne diyeceğimi anlaması güzeldi.
"Evet isterim. Konumu atıyorum sana." dediğimde onayladı ve daha sonra telefonları kapattık.
Ben telefonu kapattığımda istediğim çay gelmişti. Çayımı aceleyle içtim. Emir ile içeceğim kahveyi tercih ediyordum. İçimden bir seste Emir'in hızlı geleceğini söylüyordu.
Ve en nihayetinde haklı çıktım Emir geldi ve o samimi gülüşüyle masama oturdu.
"Merhaba Defne."
"Merhaba Emir." dediğimde gözü boş olan bardağımdaydı.
"Anlaşılan ben gelmeden çay içilmiş Defne hanım." dedi ve eliyle garsonu çağırdı.
"Orta şekerli bir Türk kahvesi içeriz değil mi Defne?" dediğinde olumlu anlamda başımı salladım.
"Bize iki tane orta şekerli kahve lütfen." garsonlara karşı da kibardı. Bu benim için olumlu bir şeydi. En azından erkekliği kabalık sanmıyordu.
"Emir sana bir şey sorabilir miyim?" dediğimde gülümsedi.
"Sen bana ne zaman istersen istediğin kadar şey sorabilir, söyleyebilirsin izin istemene gerek yok." Utanmıştım ama bana bu kadar içten davranması bambaşka bir seviyeydi.
"Ben hatırlamıyorum seni. Yani çocukluğumuzu... Bana biraz anlatır mısın? Nasıldık biz çocukken?" gülümsedi. Gülümseyince gözleri kapanıyordu. O gözler için neler yapılmazdı ki...
"Sen ömrümde gördüğüm en tatlı çocuktun Defne." dedi gözlerimin içine bakıp tatlı tatlı gülümserken . Sonra devam etti.
"Baban sana çarpım tablosundan sorular sorar sen de doğru bilince hemen markete gider şeker, çikolata falan alırdın. Garip bir şekilde matematiği bile seviyordun. Leyla adında da bir bebeğin vardı. Bir diğer bebeğinin adı da Zeynep idi. Çocukken ailenle babanın işi için İzmir'e gidip geliyordunuz. Bir gün elinde sarışın bir bez bebekle dönüp "bak bunun adı Zeynep." demiştin. Baban sana o oyuncağı İzmir'den almıştı. Sen de İzmir'i çok seviyordun tabi. Kimseyle oyuncaklarını paylaşmazdın ama bana torpil geçerdin tabi. Hatta birkaç kez seninle evcilik bile oynamıştık." dediğinde gözlerinin dolduğunu görebiliyordum.
" Hayatımın yüzde doksanı oynadığımız evciliklerin gerçek olmasını beklemekle geçti Defnem. " dediğinde şaşkınlıkla yüzüne bakıyordum. Oyuncaklarımın ismini bile hatırlıyordu ve dahası beni beklemişti. Öyle ya da böyle beklemişti.
Tabi cümlesinin sonunda bana "Defnem" dediği de gözümden kaçmamıştı. Bana ilk defa sahiplik iyelik ekiyle sesleniyordu ve bu çok özeldi.
Daha sonra kahvelerimiz geldi ve biz koyu sohbetimize devam ettik. Emir ile zamanın nasıl geçtiğini bile anlamıyordum. Tabi onunla çocukluğumuzu konuşmak da hoşuma gidiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Defne
Teen FictionDefne kendi kurduğu reklam şirketinin patronudur. Evinin ikinci ve son çocuğu olan Defne ablasının kıskançlık dolu hislerinin etkisinde büyümüş ve başarılı bir çocuk olduğu için rekabet duygusuna alışık bir kadındır. Defne şirketini geliştirmek içi...