Bölüm 2

3.7K 111 25
                                    

Merhabaaa :) Ben bitirdiğim bir kitabı yayınlamaya karar verdim ve sizlerin okuması için sabırsızlanıyorum. Doğu masalımızın baş kahramanları " Mahru ve Bedirhan" size emanet. Düşüncelerinizi merakla bekliyorum.......

Doğunun en ücra köşesinde sabah ezanlarının sesiyle gözlerini araladı Mahru soğuktan donmuş ellerini yorganın altına sokup ısıtırken. Doğruldu yatağın içinde ve etrafına baktı, iki kız kardeşi divanın yanında, yerdeki çiçek desenli yorganların içinde kaybolmuş şekilde uyuyorlardı. Kız kardeşlerinden büyük on dört yaşlarında ki ikiz erkek kardeşleri Mehmet ve Ali başlı ayaklı şekilde yatıyorlardı. On altı yaşındaki kardeşi ise sol tarafta tek başına yün yatağın içinde mavi bir yorganın altında sinirli bir rüya görüyormuşçasına uyuyordu. Mahru bu karanlık odada parlayan yüzünü ovuşturdu, tıpkı adı gibi ay yüzlü bir kızdı. Yirmi yaşına yeni girmiş, bu yöreye bu babaya inat okumak için çabalamış ve hayalleri olan matematik öğretmeni olmak için doğduğu şehirdeki üniversiteyi kazanabilmişti. Sınava gizli girmiş, üniversite kaydını herkesten gizli çok sevdiği, onun destekçisi, dostu olan abisi ile yapmıştı. 

Mahru'nun en sevgilisi, sırdaşı, çocukluğu, hayalleri olan abisi Cihan. Esmer, uzun boylu, gözleri hafif çekikti. Göz bebekleri küçük ve koyu kahverengiydi. O okumamıştı burada yaşayan herkes gibi, daha doğrusu üst sınıf sayılmayan herkes gibi. Babasıyla işleri yürütüyordu.

Babası tarla işleri ile uğraşan çok katı bir adam olan Hüseyin Ağa'ydı. Hüseyin Ağa yaşlandıkça sessizleşmişti, eskisi gibi her şeye sinirlenmiyordu. Orta boylu, pos bıyıklı, siyah sakallarının arasına yerleşmiş beyazlarıyla tarladan ekmeğini kazanıp ailesini geçindiren, aşiretin baskısıyla büyümüş ve çocuklarını da aşiret töreleriyle davranan bir adam.

Mahru yatağından çıkıp ahşap merdivenlerden usul usul indi aşağıya. Başına taktığı siyah eşarbının bir tarafını sarkıtırken bir tarafını da sol tarafına atmıştı boynunun etrafından ve banyoya girdi. Sabah namazını kılmak için abdestini alıp banyodan çıkıyordu ki namaza kalkan abisini gördü seccadenin üzerinde. Ellerini yukarıda birleştirmiş hafif sesli bir şekilde dua ediyordu. Merak etmişti genç kız, ne istiyordu abisi Rabbinden, kulak kabarttı duasına.

"Allah'ım bana bir yol göster sevdiğim kızı, Nazlı'mı bana kavuştur. Onlar büyük Mirzaoğlu aşireti biz ise kendi halinde çiftçileriz. Onu istemeye gittiğimizde bize kuvvet ver ailesine de gönül ferahlığı ver, ver ki Nazlı'mı versinler bana." Amin. deyip seccadesini toparlarken geriye attı genç kız kendisini ağzını kapatarak.

Abisinin gönlünde birisi olduğunu bilirdi, bilirdi de bu kızın Mirzaoğlu aşiretinin kızı Nazlı olduğunu bilmezdi. Abisi için üzüldü Mahru, biliyordu ki o kadar büyük ve zengin bir aşiret kızı ancak kendilerine denk bir aşirete gelin edilirdi. Bu aşkın abisinin başını yakmasından onu bir hataya sürüklemesinden korktu.

Mahru düşüncelere dalmışken annesinin sesi ile irkildi. Kardeşlerini kaldırıyordu namaz kılmaları için. Mahru da hızla kendisine çeki düzen verip yukarı çıkmıştı, seccadesini serip namaza durdu. 

Ev ahalisinin kalkıp günün ışımasıyla on iki yaşında ki Hilal ve on üç yaşında ki Rabia, Mahru ile beraber mutfakta kahvaltı hazırlığına girişmişlerdi. Babalarını daha fazla bekletmemek için acele ile sofrayı taşımaya başlamışlardı. Anneleri Zeliha hanım da ahırdan gelip elini yüzünü yıkayıp üzerini değiştirdi. Sofraya oturdular peşine, sofrada çok konuşmazlardı, hele ki çocuklar adet, edep gereği sessizce yerlerdi yemeklerini. İki kız kardeşin kendi aralarında fısıldaşıp gülüştükleri anlarda ise babaları Hüseyin Ağa öksürerek uyarırdı onları. Mahru çay servisi yaparken ara sıra köy okuluna giden kardeşlerine okullarıyla ilgili sorular sorar kısa cevaplar alırdı. Cihan ise Mahru'ya bakıp gülümserdi sadece, konuşmadan ufak bir tebessüm sonra da göz kırpardı. Genç kızın içi açılırdı o zaman.

SEVMEYECEĞİM (BERDEL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin