32

668 80 25
                                    

Kayığın devrilmesinden sonra Jane ve Lisa'nın buluşma sıklığı artmıştı. Neredeyse her gün beraber olmakla birlikte günün çoğu saatinde de yan yanaydılar. Bayan Kim durumdan oldukça memnundu.

Lisa şüphesiz şekilde Jane'den hoşlanıyordu. Kaşının hemen altındaki küçük benden, gülümserken kısılan gözlerinden veya bir şeyler düşünürken çatılan kaşlarından, hepsinden ayrı ayrı ve özenle hoşlanıyordu. Üstelik artık bu küçük detayları Jennie'yle bağdaştırmaya çalışmıyor, aralarında bir benzerlik aramıyordu. Jane'le ilgili büyüleyici olan birçok şey vardı ve bu Jennie'yle aynı ruhu paylaşması ihtimaliyle sınırlı tutulamazdı.

Lisa'nın aklının bir köşesinde hala bu ihtimal vardı, sadece artık eskisi kadar önemli bulmuyordu bunu. Birini baştan tanımanın bu kadar heyecanlı olabileceğini ilk kez görüyordu belki de bunun sebebi tanıdığı kişinin Jane olmasıydı.

Jennie ve Jane'in aynı ruha sahip olması Lisa için bir ihtimalken Jane göle düştüğü o günden beri bunun bir gerçek olduğunu biliyordu. Yine de bu konuyu bir daha açmadılar.

Kai ve Kuma'yı gezdirdikleri güneşli bir güne kadar aralarındaki özel enerjiye bir isim bile koymamışlardı.

Kuma Lisa tarafından tutulan tasmasını inatla çekiştirip önüne çıkan her şeyi koklamak ya da küçük taşlarla oynamak istiyordu. Lisa onu elinden kaçırmamak için soğuk terler dökerken Jane ikisini izleyip sürekli kıkırdıyordu.

Lisa koşuştururken yüzüne dökülmüş olan saçları sıkılgan şekilde üfledi.
"Bir dahakine Kai'yı ben alacağım!"

Jane Lisa'nın sevdiği o gülüşü sunarak onayladı.
"Tamam, tamam..."
Yere eğilip Kai'nın beyaz kafasını şefkatli şekilde okşadı.
"Lisa'ya ayak uydurabilecek misin Kai-kai?"
Kai mutlulukla kuyruğunu salladı. Lisa küçük bir çocuk gibi köpeği işaret ederek heyecanlı şekilde atıldı.
"Evet diyor, bu evet demek."

Jane kıkırdadı, Lisa'nın onun yanında gün geçtikçe daha da çocuklaştığını görmek onu memnun ediyordu. Annesi bunun sebebinin onun yanında güvende hissediyor olması olduğunu söylemişti. Dışarıdan ciddi ve belki biraz da soğuk gözüken Lisa onun yanında bambaşka biri oluyordu ve Jane buna şahitlik etmekten son derece memnundu.

Kai'nın tasmasını küçük bir ağaca bağladıktan sonra yanlarında getirdiği ince örtüyü otların üzerine serdi. Her zamanki gibi gölün kenarındaki heybetli söğüt ağacının altında oturmayı tercih etmişlerdi.

Lisa tıpkı Jane'in Kai'ı bağladığı gibi bir ağaç aradı ve Kuma'yı, bolca zorlukla, o ağaca bağladı. Örtünün üzerine oturduğunda oldukça yorgun gözüküyordu. Jane terli alnını her zaman yanında taşıdığı mendille silince gülümsedi.

"Teşekkürler."

Bir süre sessizce oturduktan sonra Lisa aklına bir şey gelmiş gibi çantasından her zaman yaptığı sandviçlerden birini çıkardı. Jane de bir kaba koyduğu meyveleri örtünün üzerine bıraktı, bu piknikler artık ritüel haline gelmişti.

Jane Lisa'nın uzattığı sandviçi gülümseyerek aldıktan sonra Lisa onu izliyordu. Kızın ince parmaklarıyla sandviçin içindeki bir şeyleri çıkarmaya uğraştığını görünce ısırdığı lokmayı hızla yutarak sordu.
"Ne oldu Jane?"

Jane yakalanmış gibi mahcup şekilde boynunu kaşıdı.
"Şey sandviç kesinlikle harika, ama...domatese alerjim var..."

Lisa telaşla atıldı.
"Ne? Bunu neden söylemedin? Tanrım günlerdir sana bu alerji kapanını mı yediriyorum!"

Jane ufak bir kahkaha attı.
"Alerji kapanı mı?"

O sırada Lisa sandviçi Jane'in elinden alıp domateslerden arındırmaya başlamıştı.
"Bunu niye söylemedin ki!"

Jane sakin bir gülümsemeyle Lisa'yı izlerken cevapladı.
"Çünkü yeni fark ettim. Domatesi çok fazla yemediğim için şimdiye kadar alerjim olduğunu bilmiyordum."

Lisa çocuksu bir sitemle tekrar sordu.
"Domatesi sevmiyorsun o halde... Sevmediğini neden söylemedin!"

"Çünkü yaptığın sandviçleri yemeyi seviyorum."

"Senin sevmediğin bir malzemeyle yaptığım sandviçleri.."

Jane elini Lisa'nın elinin üzerine koydu.
"Sen hazırladığın için severek yiyorum."

Lisa'nın gözleri büyüdü. Demek ki olan buydu işte. İnsan sevmediği bir şeyi sevdiği biri yaptığında kabul edebiliyor hatta belki sevebiliyordu. Sahip olduğu tüm kusurlar hazırladığı bol malzemeli sandviçin içindeki birkaç dilim domates gibiydi. Jane bunların varlığını biliyor ama yine de kabul ediyordu. Hatta sevmeye çalışıyordu. Domateslerini ayırdığı sandviçi tekrar Jane'e uzattı. Kız gözleri kısılarak bir ısırık aldığında artık biliyordu. Jane'den sadece hoşlanmıyordu. Ona aşık olmuştu.

Sandviçleri bitince söğüt ağacının aşağı doğru sarkan yeşil yapraklarının altında bunu ona da söylemeye karar verdi.

"Jane."

Kız merakla baktığında kafasında dakikalardır provasını yaptığı cümlenin tek kelimesi aklına gelmiyordu.

"Ben..."

İlham almak istermiş gibi göle baktı.

"Başka biri olduğunu sandığım için sana yaklaşmaya çalıştığım her dakika için üzgünüm. Bu dakikaların bir kayıp olduğunu artık biliyorum. Seni tanımaya uğraşmadığım her dakikanın kayıp olduğunu artık biliyorum. Sen...çok güzelsin Jane. Bir bahçeyi cennete çevirebiliyorsun, sandviçlerime katlanabiliyorsun ve Anna Karenina'yı seviyorsun..."

Jane'in kaşları ağlamak üzereymiş gibi havalanmıştı.

"Sırf benimle zaman geçirmek için su korkunu unutabiliyorsun ya da sırf mutlu olayım diye domatesli bir sandviçi yiyebiliyorsun ve ben... ben bunu hak etmek için ne yaptığımı bile bilmiyorum."

Söylenecek daha çok şey olsa da Lisa artık cümle kurma yetisini kaybettiğini hissediyordu. Az önce Jane'in ona yaptığı gibi ellerini onun ellerinin üzerine koydu.
"Ben sana aşık oldum Jane. Nasıl olduğunu bilmiyorum, ne zaman olduğunu da belki uzun zamandır belki de birkaç dakika önce ama bunun gerçek olduğunu biliyorum. Nedenini de biliyorum."

Ellerinden birini kızın yüzüne koydu.
"Çünkü sen... sen Jane'sin."

Jane akmaya başlayan gözyaşları arasından mutlulukla gülümsedi. Lisa ne cevap alacağını merakla bekliyordu ama bu cevap sözcüklerle verilmeyecekti.

Söğüt ağacının serin gölgesinin altında Jane cevap olarak Lisa'nın dudaklarına eğildi.

The Locket | jenlisa Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin