Lisa Jisoo'nun bir gün önce söylediklerini unutmuş olmasını diliyordu ama gölün kenarına geldiğinde Jisoo'nun çoktan beklemeye başlamış olduğunu gördü.
Jisoo Lisa'yı görür görmez sıcak bir şekilde gülümseyerek onu selamladı.
"Selam!""Merhaba Jisoo..."
"Arkadaşın nerede?"
"Daha gelmemiş."
"Arayıp geldiğimizi söylemen iyi olabilir."
"Numarası yok."
Jisoo'nun gözleri şaşkınlıkla büyüdü.
"Nasıl yani? Arkadaş değil misiniz?""Biraz karışık Jisoo."
Jisoo başını sallasa da Lisa'nın dediklerine hiçbir anlam verememişti. Lisa nemli otlara oturup gölü izlemeye başlayınca ona katılmaya karar verdi.
"Kayıkla geliyor...genelde." diye açıkladı Lisa.
"Daha görmedim ama arkadaşının garip biri olduğunu düşünmeye başlıyorum."
"Değil...sadece farklı."
"Öyle olsun."
İkisi birlikte kaç dakika o şekilde oturduklarını bilmiyorlardı. Jisoo telefonunun ekranını açıp saati kontrol edince sıkıntıyla iç çekti.
"Sanırım gelmeyecek. Saat geç olmuş."Lisa bunun doğruluğunu bilemezdi, Jennie belki de gelirdi ama Jisoo'ya gerçekten de gelmeyeceğini söylerse belki yalnız kalabilirlerdi. Böyle şeyler düşündüğü için kendini kötü hissediyordu ama Jennie'den gerçekten hoşlanmıştı ve eğer yanlarında üçüncü bir kişi olursa aralarındaki şey gerçekten arkadaşlıktan öteye gidemeyebilirdi.
"Sanırım." diye onayladı Lisa.
"O zaman dönelim. İstersen bize gelebilirsin."
Lisa buradan kalkmak istemiyordu ama kalkmazsa Jisoo da beklemeye devam edecekti. En iyisi eve gidip odasının camından Jennie'yi gözlemekti.
"Aslında uyusam daha iyi olacak..."
Jisoo Lisa'yı anlayışla karşıladı ve kendi evinin yolunu tutmadan önce Lisa'yı kapıya kadar götürdü. İkisi vedalaştıktan sonra Jennie'nin geleceğini ummaktan başka bir şey kalmamıştı geriye.
...
Lisa büyük pencerenin önünde uyuyakalmıştı, uyandığında saat sabah 4'e geliyordu. Göle bakmayı bile düşünmeden yatağına geçecekti, Jennie bu saatte gelmiş olamazdı.
Ama uyku sersemi şekilde yatağına dönmeye çalışırken şans eseri gözleri gölün kıyısını bulduğunda şaşkınlığına engel olamamıştı. Jennie gerçekten de oradaydı, yüzü oraya dönüktü sadece sırtı görünüyordu ama Lisa o olduğundan emindi.
Neredeyse gölün içine oturmuştu, bu gölün yüzeyinde dalgalanan elbisesinden anlaşılıyordu. Net yorum yapmak mümkün değildi ama sanki vücudu hafifçe sarsılıyordu, Lisa bunu fark ettiği an koşarak merdivenlerden indi.
Kapıyı açıp arka bahçede koşarken ne önüne ne de arkasına bakıyordu. Jennie ya fazlasıyla üşümüş ya da ağlıyordu, bu sarsılmayı açıklayan tek şey bu olabilirdi. İki türlü de Lisa hemen onun yanında olması gerektiğini hissetmişti.
Koltuk altında askıdan aldığı şalla beraber hafif sisli havayı delerek koşuyordu.
Ama gölün kenarına geldiğinde Jennie yoktu, hiçkimse yoktu. Neredeyse ayakları ıslanana kadar göle yaklaştı ama kayığı da göremedi. Uyku sersemliğiyle hayal mi görmüştü? Ya da belki bir rüya?
İçine işleyen soğuk hava rüya ihtimalini tamamen reddediyordu ama hayal gördüğünü de düşünmüyordu.
Jennie o kadar kısa sürede gitmiş olabilir miydi? Ya da bir yere saklanmış olabilir miydi? Bu seçeneklere de anlam veremedi ve sadece yarın bunu Jennie'ye doğrudan sorabileceğini umut etmeye karar verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Locket | jenlisa
FanfictionLisa bulduğu madalyonun hayatını değiştirmek üzere olduğunun farkında değildi.