Göl evi küçüktü ama kurulduğu yer evin bir orman şatosu gibi gözükmesini sağlıyordu. Evin arkasındaki küçük patikayı takip ederek ördeklerle, sazlarla ve diğer birçok canlıyla dolu göz alıcı göle ulaşmak mümkündü.
Bir süredir uyum sağladığı şehir hayatından oldukça uzak olsa da Lisa buranın huzur verici havasını inkar edememişti. Alışması zaman alacaktı ama artık bu konuda da profesyonelleşmeye başlamıştı.
Eşyalarını annesinin onun için hazırladığı odaya götürdüğünde gördüğü manzara karşısında memnun kalmıştı. Odasındaki dev pencere tam olarak göle bakıyordu ve ahşap zemindeki serinlik de inkar edilemez derecede hoştu.
"Ben biraz düzenledim, ama son dokunuşlar sende elbette."
Arkasından gelip omzunu sıvazlayan annesine yaslandı.
"Harika görünüyor anne."
Annesi mutlu bir ifadeyle gülümsedikten sonra pencereden dışarı baktı.
"Hava kararmadan yemeği yapayım."
Lisa annesini onaylayarak yemeğe kadar olan zamanı eşyalarını yerleştirerek değerlendirmeye karar verdi.Büyüklü küçüklü birçok hatıranın bir zamanlar başrolü olan eşyalarını yerleştirmek her seferinde biraz da olsa zordu. Her yerde yeni anılar biriktirip beklenmedik bir anda bunlara veda etmek zordu.
Tüm eşyalarını tekrar inceleyip uygun gördüğü yerlere yerleştirirken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı. Annesinin alt kattan yemeğe davet eden sesini duyunca bir anlık rüyadan uyanmış gibi hissetti.
Basit ama lezzetli bir menüyü keyifle yedikten sonra etrafın toparlanmasına yardım etti, bu esnada gece çökmüştü.
"Biraz etrafı keşfetmek istiyorum hem müzik de dinlerim."
Annesi bu fikri beğenmişti, Lisa'nın buraya olabildiğince çabuk uyum sağlamasını umuyordu.
....
İnce ceketini ve kulaklığını aldıktan sonra Lisa ilk olarak odasından gördüğü güzel gölü keşfetmeye karar verdi. Burada bulunan herkes ilk durak olarak şüphesiz oraya seçerdi.
Arka bahçeyle bitişik patikayı takip ederek gölün kenarına geldi ve hafif nemli zemine oturup karşısındaki manzarayı izlemeye başladı.
Etraftaki ateş böceklerinin ışığıyla aydınlanan göl ve temiz hava içini ısıtmıştı.
"Çok güzel..." diye mırıldandı kendi kendine.Bu an güzel bir şarkıyı hak ediyordu. Cebindeki kulaklığına uzandı ama kulaklığı bulamadı. Belki otururken yere düşürmüş olabileceğini düşünerek telefonunun ışığıyla kulaklığı aramaya başladı.
Kulaklığı bulması zaman aldı, ama ondan önce bulduğu şey kulaklığı ona unutturmuştu zaten.
Çimlerin arasında hafif çamura bulanmış, kalp şeklinde bir şey vardı. Lisa merakına yenik düşüp eliyle kontrol etti, bu bir madalyondu.
Lisa kalp şeklindeki ucu eline alıp incelemeye başladı, ince bir işçilikle işlendiği belli olan bu madalyon değerli bir şeye benziyordu.
"Bu da ne?..."
Madalyonu bir süre kurcaladıktan sonra içini açmaya karar verdi, içinde mutlaka birinin fotoğrafı olmalıydı ama sanki sıkışmıştı, fotoğrafın olduğu kısmı açmak mümkün gözükmüyordu.
Bir süre daha çırpındıktan sonra pes etmeye karar verdi, tam madalyonu cebine atıp evde bıçakla açmayı denemeye karar verdiği anda duyduğu ses elindekini yere düşürmesine sebep oldu.
Orada durduğunu bile fark etmediği bir kayığın içinde oturmuş ve çenesini eline dayamış beyaz elbiseli bir kız gülümseyerek onu izliyordu.
"Madalyonumu bulmuşsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Locket | jenlisa
FanfictionLisa bulduğu madalyonun hayatını değiştirmek üzere olduğunun farkında değildi.