30

656 78 23
                                    

Jane Lisa'nın gözlerini şaşkınlıkla büyüten cümleyi söyledikten sonra tekrar gözlerini kapadı. Bu sefer bayılmış gibi değil de hemen o sırada uykuya dalmış gibiydi.

Lisa Jane'i dizlerine yatırdı ve uyanmasını beklemeye karar verdi. Az önce duyduğu cümleyi düşünmeden edemiyordu. "Lilian" demişti. Şu an dizinde yatan kimdi?

Jane iyi olmasına rağmen hala büyük bir hata yaptığını düşünüyordu. Gerçeği söylemek bu sefer iyi bir fikir değildi işte. Belki de geri döndürülemez bir hata yapmıştı anlatarak. Onu sadece Jane olduğu için sevmeyi neden deneyememişti? Kendine o kadar kızgındı ki ellerinin altında duran kurumuş yaprakları avuçlarının içinde sıkmaya başlamış olduğunu fark edememişti.

Jane birkaç dakika sonra gözlerini açtığında kafası karışmış gibi gözüküyordu. Lisa'nın yüzüne tanımadığı birine bakar gibi bakıyordu.

Lisa korkak bir sesle "iyi misin?" diye sorduğunda başını sallamakla yetindi. Daha sonra kafasını Lisa'nın dizlerinden kaldırıp bir kez daha elini karnına götürdü.

"Kusacağım."

Bunu söyler söylemez ellerini yere dayayıp kusmaya başladı, Lisa saçlarına bulaşmaması için arkadan büyük bir tutamı tutuyordu. Jane tekrar doğrulduktan sonra sakince oturmaya başladı.

"Neden oldu bu?"
Bu soruyu kendine sormuş gibi bir hali vardı.
"Sandviç mideme mi dokundu acaba? Belki de aç kaldığım içindir."

Sanki az önce olanlar hiç yaşanmamış gibi sadece neden kustuğunu sorguluyordu. Bu hali Lisa'nın endişelenmesine sebep olmuştu.
"İyi olduğuna emin misin Jane?"

Kız başını salladı. Yüzünde hafif bir tebessümle Lisa'ya döndü.
"Beni eve kadar geçirir misin? Biraz başım dönüyor. Ama kurumamı beklesek daha iyi olur. Annem beni bu halde görürse çok endişelenecek."

Lisa şaşkın şekilde onayladı.
"Sorun yok mu yani?"

"Hayır," dedi Jane basitçe. Lisa olan bitene anlam veremiyordu. Az önce ona Lilian diye hitap ettiğini hatırlamıyor muydu acaba?

Lisa Jane'in saçları kurusana kadar güneşli bir yere geçmeyi önerdi. Ağaçların gölge yapmadığı bir noktaya gittiler oturduklarında Jane sadece gülümseyerek gölü izliyordu ve tek kelime etmiyordu. Lisa bu sessizliği bozup bozmamak konusunda kararsızdı, tek bildiği durumun ürkütücü bir hal almaya başlamasıydı.

"Adın ne?" diye sordu kontrol etmek ister gibi.

Jane tek kaşını kaldırarak garipsediğini ifade eden bir bakış attı.
"Adımı bilmiyor musun?"

"Şey...şok gibi bir şey geçirdiğin için hatırladığından emin olmak istedim."
Parmaklarıyla gergin şekilde oynarken ekledi.
"Bir yerde okumuştum da..."
Aslında böyle bir şey okumamıştı, yine de kulağa mantıklı geliyordu.

"Ruby Jane." diyerek elini şakacı şekilde uzattı Jane.

Lisa derin bir nefes aldı. Ne olduğunu hala anlamamıştı ama karşısındaki kişinin hala Jane olduğundan emin olmuştu ve bu onu inanılmaz şekilde rahatlatmıştı.

"Benimki ne?"

Bu sorunun cevabı Lisa'yı daha fazla geriyordu. Çünkü Jane az önce ona Lilian diye hitap etmişti.

Jane kıkırdadı.
"Lisa. Şoka giren sensin gibi gözüküyor daha çok."

Lisa'nın gözleri büyüdü.
"Kayıktan düştüğümüzü hatırlıyorsun değil mi?"

Jane başını olumlu anlamda salladı.
"Islak olmamın bir sebebi olmalı."

"Peki öncesinde sana anlattıklarım?"

Jane sadece manalı bir şekilde gülümsemekle yetindi. Lisa'nın yüzüne uzunca bir süre baktıktan sonra ellerini kendi saçlarına götürdü ve tararmış gibi yaptı.
"Saçlarım kurumuş bile, gidelim mi?"

Lisa hızlıca başını salladı ve ayağa kalkmaya yeltendi. Kalkıp üstündekileri silkelediler sonra Jane'in kalkmasına yardım etti.

Jane'in yol boyunca koluna girmesi ve çıkmaması hatta ara ara başını omzuna koymasına anlam verememişti, ona son derece kızgın olacağını hatta bir daha onu görmek istemeyeceğini düşünmüştü çünkü. Ama Jane tersine oldukça sakin ve huzurlu gözüküyordu. Lisa bunu daha fazla demlemeye kabul etti. Sadece başını Jane'in başının üzerine koyup eve kadar öylece yürüdü.

Artık koluna giren kişinin Jennie olup olmadığını düşünmüyordu. Sanki tam orada bir boşluk vardı ve Jane orayı dolduruyordu, önemli olan buydu. Belki de başından beri farklı biriydi ama önemli değildi. Jane'le yan yana yürümek ona doğru geliyordu. Hasretini çektiği bir hisse kavuşmuş gibi hissediyordu ve artık sorgulamıyordu.

Bu düşünceler koluna girmiş olan kıza biraz daha sokulmasına sebep oldu. Kısa yürüyüş yolunun bu kadar kısa olmasına lanet ediyordu o anda. Kolunun altında değerli bir hazineyi saklıyormuş gibi gelmişti çünkü. Bırakmak istemiyordu.

Bahçenin kapısına ulaştıklarında çiçek kokuları burnuna dolmaya başlamıştı. Belki de Jane'in hayattaki görevi budur diye düşündü. Belki de dünyaya kuru bahçeleri güzel çiçek kokularıyla doldurmak için gelmiştir. Belki onun kalbi de uzun zaman önce kurumuş bir bahçedir.

Kim olduğu önemli değildi. Sadece Jane olsa bu bile yeterliydi. Kalbi tekrar ısınabilirdi ve bu yanlış değildi. Jennie olsun veya olmasın karşısındaki kızın kalbine papatya tohumları ekmesine izin verecekti.

Verandaya ulaşana dek kızın kolundan çıkmadı. Ayrılma vakti geldiğinde Jane sadece gülümsüyordu. Olanları konuşmamaya karar vermiş gibiydiler. İkisi de sadece yaşamak istiyordu. Nasıl ya da kim oldukları artık önemli değildi.

Jane Lisa'nın yanağına küçük bir öpücük kondururken Lisa gözlerini kapadı. Leylak kokuları şimdi daha da güzel geliyordu.

The Locket | jenlisa Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin