Sevgilim,
Ailemin bana güç bela ulaştırdığı bir mektubu okuyana kadar o gece beni terk ettiğini, bensiz bir hayatı tercih ettiğini düşündüm. Aslında bana gelmeye çalışırken ölmüş olduğunu okuduğumda boğazımda oluşan yumru şu anda bile bedenimi çaresiz bir acıya mahkum ediyor.
O satırları okur okumaz tekrar her şeyin başladığı yere, göle dönmeyi her şeyden çok istedim. Son bir kez ıslak yüzeyine dokunmayı, sana veda etmeyi, seni affettiğimi söylediğimi ve hatta beni affetmen için sana yalvarmayı çok istedim. Ancak ne zaman gönderildiği bile belli olmayan o lanet mektubu doktorumdan gelen sevimsiz beyaz zarfın altında bulmuştum. Doktorun mektubunu okuyunca bırak yola çıkmayı, nefes almak için bile zamanım olmadığını öğrendim. Ölecek olmak beni korkutmadı. Sonunda seninle aynı yere geleceğimi öğrendiğimde içimde bir çeşit rahatlama hissettiğimi bile söyleyebilirim.
Yeterince yaşamıştım Jennie. Üstelik dönüp baktığımda fazla pişmanlığım da yoktu. Sensiz adım attığım yeni hayatımı bolluk içinde geçirdiğimi söylemem mümkün değil. Tersine sefalet içinde yaşadım. Kaçarak ailemin tüm servetinden vazgeçmiştim zaten.
Yapayalnızdım. Seninle beraber olsam açlıktan ölmeyi bile umursamayacakken yalnız başıma olduğumda yatağa aç girmek kanıma dokunmaya başlamıştı. Bir cam fabrikasında zar zor bir işe girdim. Çok gençtim ancak ne için yaşadığımı bilmiyordum. Günüm fabrika ve ev demeye bin şahit isteyecek tek odalı derme çatma kulübe arasında gidip gelmekle geçiyordu. Her sabah yaklaşık 45 dakika yürüyordum. 45 dakika boyunca sadece seni düşünüyordum.
Maaşım geç verildiğinde, fabrikadan birinin daha kanser olduğunu öğrendiğimde ya da sadece yürümekten ayaklarım şiştiğinde bile neden çalıştığımı düşünüyordum. Bu eziyete neden katlanıyordum? Alacağım birkaç kuruş karnımı doyurmaktan öte ne işime yarayacaktı ki? Hepsinin sebebini yine bir sabah fabrikaya doğru yürürken bir anda anladım. Hepsi senin içindi. Sen yanımda olmasan bile hepsini senin için yapıyordum. Maaşımı yaşadığım yerdeki bir vitrinde farkında olmadan gözüme çarpan bir daktiloyu almak için biriktirdiğimi fark ettim. O daktiloyu ise seninle kayıkta geçirdiğimiz tüm o günleri ve saatleri yazmak için istediğimi fark ettim.
Hikayemizi yazmak istiyordum Jennie. Biter bitmez malikaneye yollayacaktım ve sen o kitabı abimin karısı olarak okuyacaktın. Gelmediğin için canının yanmasını istiyordum. Bensiz bir hayatı tercih ettiğin için pişman olmanı istiyordum. Bu öfke yıllarca taze kaldı. Kendimi seni artık sevmediğime inandırmak için çok uğraştım. Başka birini sevmek için çok uğraştım. Hikayeyi yazdığım o anlarda seni kötü karakter yapmak için çok uğraştım. Ama hiçbirini başaramadım. Tüm bu öfkenin sebebinin senin ellerine bırakmam gereken aşkı artık boşluğa fırlatmak zorunda olmam olduğunu yine bir sabah işe giderken anladım.
Bir gün daktiloyu yeni taşındığım biraz daha büyük bir evin bodrumuna bıraktığımda seni unuttuğumu düşündüm. Artık yıllar geçmişti. Robot gibi çalışmak bir şekilde beni iyileştirmişti, ya da öyle sanıyordum. Fabrikadaki konumum yıllardır çalıştığım için elbette ki yükselmişti ve ben artık sadece yaşamaya odaklanacak kadar boş hissediyordum. Sadece karnımı doyursam ve her akşam döndüğüm evimi yerinde bulsam yeterliydi. Hayat artık bundan ibaretti çünkü aşk diye bir şey yoktu. Ya da öyle sanıyordum.
Annem ve babam cenazelerine gitmememi özellikle vasiyet ettiği için ve seni tekrar görmekten deli gibi korktuğum için bir daha kasabaya adım atamadım. Şimdi düşünüyorum da belki de öldüğünü haber verdikleri mektubu daha bu vasiyetleri vermeden yıllar önce göndermişlerdi.
Beklenen son gelip ben de fabrikada çalışan birçok kişi gibi kanser olduğumu öğrenene kadar çalışmaya ve beklentisiz bir şekilde yaşamaya devam ettim. Başlarda hasta olduğumu saklayıp çalışmaya devam etmeyi bile düşündüm ama vücudum buna el vermiyordu. Sonuçlar git gide kötüleşiyordu. Öldüğünü haber aldığım mektubun üstünde bulduğum doktor raporu sonuçların artık hiçbir zaman daha iyi olmayacağını da ilan etmişti zaten.
Şimdi bu gerçeği kabullenmiş şekilde, omzumda eski bir şalla ve önümde senin için aldığım daktiloyla sana yazıyorum sevgilim. Asla okuyamayacağını bildiğim bu mektubu ne olursa olsun evine ulaştıracağımı umuyorum.
Akciğerlerimi esir alan tümörler artık tüm vücuduma yayılmış durumdaymış. Yani yakında görüşeceğimizi biliyorum. Belki bu mektupta yazamadığım şeyleri yanına geldiğimde sana söylerim.
Cennet dedikleri yerin o gölün yüzeyinde salınan küçücük bir kayığın içi olduğunu bilecek kadar çok yaşadım. Beni o kayığın içinde bekle sevgilim.
-Lilian
27 Mart 1997
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Locket | jenlisa
FanfictionLisa bulduğu madalyonun hayatını değiştirmek üzere olduğunun farkında değildi.