26

687 89 26
                                    

Lisa ne olursa olsun güzel bir akşam yemeği geçirdiği inkar edemezdi. O evdeki sıcaklık onu da ısıtmıştı. Yalnız yaşayan iki anne ve kız ve elbette iki küçük köpek bu evi ısıtmaya yetiyordu. Bazen bu kadarı yetiyordu işte. 

Jane'i gerçekten sevebileceğini düşündürmeye yetmişti bu yemek. Ama içinde hissettiği bencillik onu boğazından yakalıyor, düşüncelerinden utanmasına sebep oluyordu. Jane'i sevebilmek ne demekti? Ne kadar acımasız bir cümleydi. Birini sevmek yetenek mi gerektiriyordu? Onu sevmesi onun için bir lütuf muydu yani?  Düşüncelerini aklından savuşturdu. 

Bayan Kim onu kapıya kadar geçirmeyi teklif edince bir anlığına transtan çıkmış gibi başımı hızlıca sallayarak kabul etti. Jane Kuma ve Kai'yla ilgileniyordu ama Lisa bunun bahane olduğunu biliyordu. Yemekte her ne kadar sıcak davransa da önceden yaptıklarını unutturmayı  başaramamıştı. Onu tekrar yaklaşmaya cesaret edemeyeceği kadar itmişti bu yüzden Jane Lisa'yla yalnız kalmaktan korkuyordu. 

Bayan Kim samimi şekilde Lisa'nın koluna girince Lisa gülümsedi. 

''Tatlım hırkamı getirir misin? Hazır çıkmışken biraz yürüyeyim.''

Jane hızlıca hırkayı getirdikten sonra nefes nefese kalmıştı. Kıza ve annesine gülümsedikten sonra küçük ama hızlı adımlarla tekrar köpeklerle ilgilenmek için geri döndü. 

Bahçe kapısına kadar sessizce yürüdüler. Bayan Kim bir an olsun kolundan çıkmamıştı, Lisa şikayetçi değildi bu samimiyet hoşun gidiyordu. Bahçe kapısından sonra da yürümeye devam ettiğinde onunla bir şeyler konuşmak istediğini anlamıştı. Yine de o konuşana kadar sessiz kalmaya karar verdi. Tam gölün önünde birkaç adım atmışken duraksadı ve gülümseyerek Lisa'ya döndü. 

''Bu yemek için teşekkürler Lisa.''

Lisa mahcup şekilde gülümsedi. 

''Teşekkür eden ben olmalıyım, her şey harikaydı.''

''Ah, emin ol ben olmalıyım...''

Lisa Bayan Kim'in demek istediğini anlamamıştı. Sorgulayıcı bir gülümsemeyle yüzüne baktı. 

''Jane uzun zamandır arkadaş edinemiyordu. Eminim sana bahsetmiştir, yani şeyden sonra...''

Yüz ifadesi Jane'in ona bir şey anlatmadığını belli ediyordu. Bayan Kim bir süre baktıktan sonra açıklamaya devam etti. 

''Ah... Demek anlatmamış... Pekala, belki de çekinmiştir. Bunu söylediğimi ona söyleme olur mu?''

Başımı hızlıca salladım, ne diyeceğini merak ediyordum. Bayan Kim yutkundu, söyleceği şey hatırlanması zor bir şeye benziyordu. 

''Jane talihsiz bir kaza geçirmişti. Bir süreliğine komada kalacağı kadar ciddi bir kaza...''

''Kaza..?''

''Jane rüzgar sörfçüsüydü. Geldiğimiz yerdeki bütün yarışmalara katılmıştır herhalde. Çok iyiydi, her seferinde madalyayla dönüyordu. Bu yüzden hiçbir zaman bırakmadı. O güne kadar yani...''

Gözlerini sildi. 

''O gün rüzgarın yönünü belirleyemedi belki de... veya beklenmedik bir şey olmuş olmalı çünkü Jane bu konuda hata yapmazdı. Ama bir anda sörf tahtasıyla beraber sürüklenmeye başladı. Tahtanın...tahtanın ağırlığından yüzeye çıkamıyordu. Onu orada bekleyişimi hatırlıyorum. Bir türlü su yüzüne çıkmayışını. Öldüğünden emindim... neredeyse.''

Her cümleyle gözlerim daha da büyüyordu. Yaşanan şeyin trajedisi bir yana bu hikayenin Jennie'nin ölümüyle ne kadar bağlantılı olduğunu düşünüyordum. Yani Jane birkaç yıl önce neredeyse boğularak ölmüştü? Belki de Jennie'nin özgür kaldığı zamanla denk geliyordu bu. Hala Jennie'yi düşündüğüm için kendime kızarak dinlemeye devam ettim. 

''Sonrası uzun bir hastane süreciydi. Sudan çıkmayı başardı ama komadan çıkması çok uzun sürdü.''

Gözlerini bir kez daha silerek gülümsedi.

''Ama döndü işte. 4 yıl önce kızım tekrar hayata döndü. Tanrı onu bana bağışladı. Ah Lisa.... Benim hayatımda Jane dışında kimse yok... Onu mutlu ettiğin için teşekkür ederim.''

Lisa bir şey söyleyemedi. Sadece ağlıyordu. Eski bir dostu yolda görmenin sevinci gibiydi, ama ağlıyordu. 




The Locket | jenlisa Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin