BirSonrakiGün/Davet
Diego'nun attığı fotoğrafı görmek için kilidi açtığım sırada Alexander'ın konuşmasıyla ekranı kapadım. "Geldik." demişti. Arabanın yavaşlayarak durduğu yerde göz gezdirdiğimde bir sürü katı olan bina gözüme çarptı. Buraya gelmiş olmalıydık. İleride magazin ordusu vardı ve bize doğru geliyorlardı. "Alexander..." diye mırıldanmamla elbisemin üstünden bacağımı sardı.
"Endişelenme, plakayı gördüklerinde gidecekler."
O kadar hızlı geliyorlardı ki "Emin misin?" diye sordum tereddütle. Tam şu an ona güvenmekle gözlerime güvenmek arasında gitgel yaşıyordum.
"En kötü ihtimalle güvenlik araya girer."
Kaşlarımı çatarak "Güvenlik?" diye tekrar ettim. Güvenlik var mı diye etrafa bakınmaya kalkmamla magazinin önüne geçen adamları görmem bir oldu. Bir şeyler söyleyip onları bizden uzaklaştırdılar. "Güvenlik harbiden varmış."
"Şimdi çıkabiliriz." şoföre komut verdiği gibi şoför kapısını açtı ve hızla dışarı çıkıp Alexander'ın kapısına yöneldi. Benimki dışarı çıktığında arkama yaslanıp birinin de benim kapımı açacağı anı bekledim. Vakit geçirmek için lacivert uzun elbisemin etek kısmını düzelttiğim esnada açılan kapımla oraya yöneldim. Tutmam için uzatılan eli tuttuğum saniye duraksadım. "Bu el," dedim, içimden, "Şoförün veya Alexander'ın eli olamayacak kadar buruşuk duruyor."
Elin sahibine baktığımda tıpkı tahmin ettiğim gibi elli-altmış yaşlarında bir beyefendi görmüştüm. Arkasına doğru, "Alexander, your girlfriend was surprised to see me." 'Alexander, sevgilin beni görünce şaşırdı.' dedi.
Alexander buna karşılık olarak uyarı dolu bir ses tonuyla "Dad." dedi ve kapıya geldi. Elini uzattığında babası geri çekilmişti. Anın verdiği sersemlikle Alexander'ın eline uzun süre bakakaldım. Uzanıp elimi tutunca kendime az da olsa gelir gelmez elini tuttum ve içeriden çıktım.
Beni ve elbisemi güvenli bir yere geçirir geçirmez kapıyı üstüne örttü. Babası hâlâ yanımızda olduğu için etrafta göz gezdirdim. Amacım gerilmemekti.
Alexander kolunu uzattığında hemen fark edip koluna girdim. Birlikte yürümeye başladık, babası da yanımızdan geliyordu. "You didn't need to meet." 'Karşılamana gerek yoktu' dedi, babasına. Baba oğul arasındaki sohbeti dinlemek etik olmazdı. O yüzden dikkatimi kameralarını indiren topluluğa çevirdim. Birkaç kişiyle göz göze geldiğimde bana öcü görmüş gibi baktıklarını görünce Alexander'ın koluna daha çok sarıldım.
"You're not the one to decide that." 'Buna karar verecek kişi değilsin.' dedi, Alexander'ın babası.
Hâlâ aynı yere bakıyordum. Beni fark etmeyen bir grubu gidip dürterek uyandırmışlardı. Gördüğüm manzara ürkmeme neden olurken yanlarından geçip binaya girmemizle içime derin bir nefes aldım. "Besides, I have a surprise for your girlfriend." 'Hem, sevgiline bir sürprizim var." denmesiyle üstüme alınmadan binanın içinde göz gezdirdim. İlk kattan aşağı doğru uzanan bir merdiven vardı ve tam olarak orada insanlar bulunuyordu. Bayağı kalabalıktı. "I hope she likes it." 'Umarım beğenir.' diyen sesle kokteylinden bir yudum içerek etrafına büyük kahkahalar atan Diego'yu görmem bir oldu. Aşağıdaydı ve kesinlikle onun etrafındaki simalarda en az onun kadar tanıdıktı.Dudaklarımı yalayarak, "Alexander..." diye mırıldandım, "Babanın sürpiz anlayışından hoşlanmadım."
Beni duyduğunda yüzümü inceledi, "Nerede ne gördün?" dediğinde başımı 'önemsiz' der gibi salladım. Babası zaten benim yerime açıklamaya devam etmişti,
"Actually, my only connection with them is not your girlfriend. He wanted to use my hotel in Texas. We agreed." 'Aslında onlarla tek bağlantım senin kız arkadaşın değil. Teksas'taki otelimi kullanmak istediler. Anlaştık.' birlikte merdivenlerden aşağı inerken Alexander hâlâ onları görmemişti. Babası neşeyle tekrar söze gireceği sırada kolundan çıktım. Duraksayarak bana baktığını fark etsem de ona bakmadım. Uzanıp elini tuttum. "Italians are very persuasive." 'İtalyanların ikna kabiliyeti çok yüksek' diyen babayla aklıma direkt Diego geldi.