Gece / Ev
Güneş'den"Durduk yere neden," aynadaki aksime yaklaşarak kendime bakındım, "'Sürtüksün' dedi ki?" diye mırıldandım. Ardından geri çekilerek silkelendim ve kafamdaki havluya uzandım. Saçlarımı iyice kurulayarak onu kenara koydum. Aynanın hemen yanında bulunan dolaptan bir krem alıp elime gelişine sıkıp sıvıyı saçlarıma yedirdim. Bir yandan da üç saat önce yaşanan absürt olayın durum değerlendirmesini yapıyordum.
Saçlarımın uçlarına ayrı bir krem daha sürerken "Geri zekalı bu adam." dedim, kendi kendime, Alexander için, "Kafasında kim bilir ne kurup da yanıma geldi."
"Acaba onu aldattığıma mı kanaat getirdi?" kremi yumuşak yumuşak sürdüğüm esnada düşüncelere dalınca ister istemez yavaşlamıştım, "Bir de zekiyim diye geçiniyor. Gerçekten aklından zoru var. Ona aldatmadığımı açıkca söylemiştim." diyerek son bir kere daha saçlarımdaki kremde parmaklarımı oynattım, hemen sonra ise omuzlarımı dikleştirerek tarağa uzandım. "Boş ver Güneş, böylesi daha iyi oldu." derken saçımı tarıyordum, "Alexander'ın adam olmadığını bir kez daha görmüş oldun. İyi tarafından bak, onun için bundan sonra bir an bile vicdan azabı çekmeyeceksin."
"Hem 'Sürtüksün.' ne demek?" tarakla üstünkörü saçlarımı taradıktan sonra yeniden kremler dikkatimi çekti, birini tekrar elime alırken söylenmeye devam ettim, "İki çocuk annesine bu denir mi? Tamam, önceden bir birlikteliğimiz oldu. Bunu inkar eden yok ama bu demek değildir ki Alexander gelip bana üç yıl sonra hakaret edebilir." kremi elime boca ettiğimi fark edince aniden durdum. Şişesini kenara koyup kremin çoğunu lavaboya bıraktım ve azını saçlarıma yaymaya başladım. En nihayetinde işim bitince ellerimi lavaboda iyice yıkayıp kuruladım.
Havluyu yerine koyarken "Ama o hep böyleydi, Güneş." diye kendime hatırlatma yapıyordum, "Hatta onu tanıdığın için birçok kez çocuklardan bahsetmekten vazgeçmiştin."
Başımı sözlerimi doğrulamak amaçlı aşağı yukarı salladığım sırada havluyu düzelterek kapıya yöneldim. Bir yandan bornozumun kuşağını çözdüm öte yandan göz ucuyla giyinme odasına baktım. Bizim odayla bitişik olsa da tam şu an gözüme çok uzak gelmişti. Oraya gitmek yerine odanın içindeki gardropa ilerledim. Yere eğilerek çekmecelerden birini açtım ve içinden bir iç çamaşırı takımı çıkardım. Çekmeceyi geri kapatırken bir üsttündekini açtım. Ondan da bir gecelik aldıktan sonra ayağa kalktım. Çekmeceyi son anda kapatarak yatağın oraya doğru yürüdüm. Elimdekileri bir bir yatağa bırakıp bornozumu çıkardığım sırada aklıma yine 'Sürtüksün.' lafı geldi. Bornozu yatağa atarken "Geri zekalı." diye öfkeyle soludum.
"Asıl sen puştsun!"
Önce altı giyinip sonra üstü giyindim. Ardından geceliğe uzanıp onu aldım ve havaya kaldırdım. "Şu an Alexander'la yaşıyor olsaydık, muhtemelen bu geceliği giyinmeme bile sonrasında bir şey diyebilirdi. Niye? Çünkü Can aşağıda." geceliği -röpteşambırı- biraz daha açtığımda içindeki kısa elbise nihayet gözükmüştü. Siyah göğüs kısmı dantelli olan elbiseyi giyinerek üzerime de geceliği geçirdim. Kuşağını rastgele bağladıktan sonra kapıya ilerledim. "Sürtük kadar başına taş düşsün Alexander." diye homurdanırken odamdan çıkıp asansöre doğru yürümeye başladım. Düğmeye bastığım esnada aklıma yine o anın gelmesiyle bıkkınlıkla ayağımı yere vurdum. "Geri zekalısın." dedim, yine yeniden, "Aşağılıksın."
Asansör zemin kattan buraya çıkar çıkmaz kafamı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım. Kapıları açıldığında içine girip zemin katın düğmesine bastıktan sonra yaşanan şeyi düşünmemek için büyük bir gayret gösterdim.
"Adrian ve Lilith'yi doğurdum çünkü bir aileye ihtiyacım vardı." başımı olumlu anlamda sallarken yüzümü aynaya çevirdim, "Eğer geriye dönebilseydim yine aynı kararı alırdım. Fakat, her şeye rağmen," içime titrek bir nefes aldığım esnada asansörün durmasıyla önüme döndüm. "Çocuklarımın senin gen havuzunda boğulmasına izin vermeyeceğim. En azından karakter olarak." diye mırıldandım. Sonuçta Adrian sarışındı, Lilith esmer. Fiziksel olarak en büyük farkımız burada başlıyordu. Alexander'ın genleri bir noktada üstün gelmişti. Ancak, doğru bir eğitimle çocuklarımın karakterlerini eğitebileceğime inanıyordum.