Dört parçalık bir yapbozun üç parçası yerdeydi. Uzun zamandır ayrılan bu dört parçanın üçü ayrılmadan kalsada eksik dördüncü parça olmadan tam olamazlardı. Ben eksik parça olduğumu kabul ettiğim zaman silmiştim onları. Eğer eksik parça değil de kayıp parça olsaydım kimseler silemezdi onların kalbimdeki izlerini.
Oyun bitmişti, çünkü yapboz tamamlanamadan eksik parça ölmüştü.
Ölen biri yeniden nasıl dirilebilirdi ki?
Yavaşça yere çökerek bende oturdum. Sırtım soğuk duvara değerken sızlayan yaralarımla her ne kadar suratım acıdan kasılsa da artık gizlemek gibi bir derdim yoktu. Gözlerimi hepsinin üzerinde gezdirirken kimse suratıma bakmaya cesaret edemiyordu. Gerçeklerin sadece gözle görülür kısmını görmek onlar için bu kadar zorsa ya görülemeyenleri öğrenince ne yapacaklardı?
"İyi misiniz?" Kıkırdayarak sorduğum soruyla hepsinin bakışaları anında beni oldu. "Bakmayın öyle. Hikâyenin çeyreğini bilmeden bu hale geldiyseniz siz ohoo..." elimi havada sallarken hıçkırıkları susmuş Baran kızarmış gözleriyle konuştu.
"Kim yaptı bunu?" Sıkıntı bir of çekerek olduğum yerden kalkıp onun yanına gittim. Üçü de her hareketimi dikkatle izlerken bu hallerine sırıtmadan edemedim.
Beni delirtmişlerdi.
Baran'ın yanına vardığımda onun gibi karşısında eğildim. "Gerçekten bunu öğrenmek istiyor musun Baran?" Sanki her sözüm onu daha da parçalıyordu. Acı çeker gibi bana bakarken sinirle gülerek kafamı ikiye salladım. Eğildiğim yerden kalkarken hepsine son bir bakış attım. Beran'ın doldurduğu gözleri yerine hissiz gözleri geri gelmişti. Önceden sorsaydılar bakışlarında ne anlam taşıyor diye onun gözlerine bakmadan cevaplayabilecekken şimdi baktığım halde cevaplayamıyordum.
Barın'a döndüğümdeyse hala kırdığı vazo dışında bir tepki göstermemişti. Önceden olsa koşarak bana sarılan Barın'ın gözlerini bile kırpmıyordu şu an.
"Üzülmeyin kardeşlerim, on dokuz yılın bedelini iki yılda tek başıma ödedim. Ama bana bir borcunuz yok çünkü ben borcumu defterimden silmediğim insanlardan alırım."
...
"Beren hanım ailenizin ölümüyle alakalı bir sürü telefon alıyoruz özel-"
"Yarına bir basın açıklaması ayarla." Faruk hızla başını sallayarak telefonunu çıkardı ve bir numarayı yazdıktan sonra telefonu kulağına götürdü.
Çok kısa bir beklemeden sonra açılan telefonla konuştu. "İyi günler ben Faruk Keşan." Karşıdan gelen konuşmayla kısa bir süre durduktan sonra onu onayladı. "Evet, yarına basın açıklaması ayarlamanızı istiyorum."
Gerisini dinlemeden koltuğa oturduğumda ağrıyan başımı ellerimin arasına aldım. Dün mükemmel(!) kardeşlerimin çöküşü üzerine odama gitmiş ve bu sabaha kadar çıkmamıştım. Sabah olunca da şirketin önünde bulmuştum kendimi. Daha doğrusu susmayan telefonlarım yüzünden telefonumu sinirle havuza attıktan sonra mecbur kalmıştım.
Numaramı nerden bulduklarını bilmediğim dostlar sağ olsun bir türlü susmuyordu telefonum. Bu sorunu kökten çözmek için çareyi şirkete gelmekle bulmuştum.
Anne ve babamın ölümü biraz trajedikti. Bindikleri arabanın freni tutmadığı için yolun kenarındaki denize düşmüşler. İşlek bir yol olduğu için hemen ekipler arabayı sudan çıkarsalar bile çoktan ruhları bedenlerinden ayrılmıştı.
Benimki ayrıları çok oluyordu, sadece bedenimdeki çürük kalbim atmaya devam ediyordu.
"İlaç ister misiniz Beren hanım?" Faruk'un sorusuyla başımı hayır anlamında salladım. Faruk babamın ve annemin ortak asistanıydı. Her ne kadar ikisinin asistanı olsa da onlar şeytanlığını bir tek bana gösterdiği için Faruk'a bir zararları dokunmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEREN
Teen FictionAnne ve babalarının hataları içinde doğup büyümüş dördüzler, ayrılmak zorunda kaldığında geri dönüşü olunmayan yollara girmişlerdi. İki yıl sonra tekrardan ölen anne ve babalarının cenazesinde karşılaştıklarında artık ortadaki tek gerçek, Kimse eski...