"Sen geri zekalı..." beni her defasında itip kakması, yaralarımı gördüğü için bunlarla tehdit etmesi, yaralarımın fotoğraflarını çekmesi, beni her defasında onları yaymakla tehdit etmesi... ben her şeyle başa çıkabilecek güçlükte değildim. Omurgam dik durmuyordu artık, sadece tutmaları için aileme şans vermiştim.
Kendi omurgamı kendim dik tutamıyordum...
"Sen... gebertirim kızım seni! Fotoğrafları ne çabuk unuttun sen?!" Ellerinden destek alarak ayağa kalkacakken destek aldığı eline bastım acımadan. Üzülmüyordum, içimde bir gram üzüntü kırıntısı bile yoktu. Benim canımı yakmıştı o.
Çığlığı tüm lavaboda yankılanırken tek duam şu anda birinin buraya girmemesiydi. Önceden kendimde ona karşı koyabilecek bir güç bulamıyordum. Önceden kastım da bugün onu görene kadardı. Sanırım iğrenç suratıyla bir kez daha karşılaşmak aklımı başıma getirmişti, bir ailem vardı arkamda benim. Ailem vardı.
"Kes sesini embesil!" Yanına eğildiğimde ağlayarak elini tutarken bana döndü öfkeden kudurmuş gözleriyle. "Yaptığın her şey için köpek gibi pişman olacaksın! Fotoğraflarını her yerde yaymazsam bana da Yase-"
"Ay kes be!" Daha fazla onu dinlemeye katlanamadığım için kozumu oynamaya geçtim.
Yolla kızım, ya tutacak ya da tutacak...
"Devir değişti Yasemin. Ne oldum değil ne olacağım demeliymiş insan." Suratını tutup kendime çevirdiğimde sırıttım. Şu anda Beran beni görseydi gurudan ağlardı heralde.
Tamam, Beran asla ağlamazdı.
"Bundan sonra öyle diyeceksin, ne olacağım diye düşüneceksin. Aç telefonunu çabuk."
Bu zamana kadar fiziksel olarak ölü gibiydim. Bırak birini itmeyi, yürürken bile sızlayan kemiklerim hiçbir şey yaptıramıyordu bana. Kendimi bile savunamıyordum ki ben. Ama bu kabus bitmişti. En azından adam akıllı yemek yiyordum dayak yerine. Doktor bir abim vardı. Yaralarımdan haberi olmasa bile düşük bünyem için takviyeleri ağzıma sokuşturan abim vardı. Tuna'm varı benim. Diğerlerinin de olduğu gibi.
Tireyen ellerle açtığı telefonundan dosyalara girdiğinde daha da sırıttım. En azından beni uğraştırmıyordu.
"Sildim." Gözlerimin önünde silerken onayladım onu. "Kopyaları canım kopyaları." Elimle dahası var gibi sallarken yutkundu. "Sadece telefo-"
"Ay ama sende beni niye bu kadar uğraştırıyorsun ya!" Sinirle çığlık attığında kaşlarımı çatıp tuhaf tuhaf ona baktım. "Salak mısın kızım sen?" Ben neden bu kadar sakindim? Artık güveneceğin insanlar var çünkü Beren.
"Kalk ayağa." Sabırsızca geri çekilip ayağa kalkmasını beklerken ofladım. Sakin ama tahammülsüzdüm. Kolundan tutarak onu lavabodan çıkardığımda çıkışa doğru ilerlerken gördüğüm dördüzlerimle bağırarak seslendim onlara. "Burdayım!"
Etraftaki çoğu kişi de bana döndüğünde umursamadan dördüzlerime doğru yürümeye devam ettim. Muhtemelen yanımda üstü başı dağılmış, salya sümük ağlayan Yasemin benim bağırmamdan daha çok dikkat çekiyordu.
"Beren ne oluyor?" Şaşkınca kolumdaki Yasemin'e bakan Barın soru sormaktan kendini alamamıştı. "Önemli bir şey değil Barın'cım. Arabaya gidebilir miyiz acilen?"
Şaşkınca bana bakarken bir şey demeden kafasını sallayarak yürümeye başladığında peşinden bende ilerledim. Sanırım Baran ve Beran'da arkamızdan geliyordu.
Arabaların yanına vardığımızda telefonum tam nerde diye soracakken önüme uzatılan çantamla kim olduğuna bakmadan konuştum. "İçinden telefonu çıkarsana veya abimi arayıp bana versene." Çanta öylece kalırken kafamı çevirdiğimde Beran'la göz göze geldim. Garip bakıyordu bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEREN
Fiksi RemajaAnne ve babalarının hataları içinde doğup büyümüş dördüzler, ayrılmak zorunda kaldığında geri dönüşü olunmayan yollara girmişlerdi. İki yıl sonra tekrardan ölen anne ve babalarının cenazesinde karşılaştıklarında artık ortadaki tek gerçek, Kimse eski...