Sanırım hayatında bir dönüm noktası var mı diye sorsalar, dördüzlerimin gidişi derdim. Ben yalnız kalmaktan korkan bir kızdım, onların gitmesi demek benim için yalnızlık demekti. İki yıl boyunca yalnız kalmaksa ölümle eş değerdi.
Üçü de bana farkettirmeden önüme çıkan her engeli çözmeye çalışmazdı, çözerdi. Galiba bu hayatımda olumsuz bir etki yaratmıştı çünkü tek kaldığım zaman anlamıştım bunu. Sorunlarımı kendim çözmemiştim bugüne kadar çünkü sorunlarım bana yansıtılmamıştı. Annemin ve babamın verdiği zarar dışında.Okulda sevilirdim. Arkadaş çevrem dördüzlerimden ibaret değildi. Aşırı aktif biri olmasam da çekingen de değildim. Derslerde gırgır şamata yaparken oldukça gevezeliğim de tutardı. Dördüzlerimle okul çıkışı kumlara gider ve saatlerce konuşurduk, birbirimizin dizlerine uzanırdık. Bazen de geceleri ben istediğim için beraber uyur ya da sabaha kadar uyanık kalma yarışması yapardık. Onlardan ibaret olmayan anılarımın içinde bile onlar varken onlardan nasıl ayrılabilirdim ki ben? Bu soruyu hiç düşünmeden içine düşmüştüm işte. Felaketimin başlangıcı da bu olmuştu zaten. Ama felaketten önceki hayatım sıcacık ekmek dilimi üzerine sürülmüş bal tadında olmasa da kabak tadı da vermemişti.
Şimdiyse felaketim son bulmuş, beraberinde ardı arkası kesilmeyen sırları getirmişti. Her bir olay, her bir kişi, her bir söz kafamın içinde yeni bilmeceleri doğururken sarsılan güvenimle sırtımı kime yaslayacağımı bilemiyordum. Aile bağlarım aşure kazanından farksız olmuşken bir de Dağhan ve ailesi çıkmıştı. Kimdi bu adam da sadece birkaç günüdür tanımama rağmen anne ve babasının ona emaneti olduğumu söylüyordu?
Çenesi nerdeyse burnuma değecek olan bu adam neyin peşindeydi? Ya da bir şeyin peşinde miydi?
"Çok şekerli..." diye kısık desibelli bir ses ilişti kulağıma. Put gibi donduğum için hareket edemiyordum şu anda. O da geri çekilmediği için aynı pozisyonda kalmıştık. Ortamdaki havanın sıcaklığı giderek yükseldiğinde onunki gibi pek de kısık olmayan sesle konuştum. "Geri bir çekilsene sen." Dedim hafif agresif çıkan sesimle. Bu sefer de konuşmamla kafasını aşağı eğdiğinde artık daha da tehlikeli bir pozisyona girmiş bulunuyorduk. Bu sefer dudakları bir milimetre bile yaklaşsa burnuma değecekti. Artık konuşamazdım.
Ne ben, ne de o geri çekilmezken artık sıcaktan bayılacağım için uyarı niteliğinde sıktım kolunu. Ben zaten nasıl geri çekilecektim ki kafam bile koltuğa yaslıyken?
Kolunu sıkmamla sanırım tırnaklarımı fazla geçirmiş olmalıyım ki ağzından bir küfür savurdu. "S*ktir a*ına koyayım!"Harbiden de tahmin ettiğim gibi konuştuğu için sıcak olduğunu anladığım dudakları burnuma değerken nefesimi tuttum. O canının acısıyla geri çekilirken sanırım dudaklarının burnuma değdiğini farketmemişti. Bense...
Muhtemelen domatesten farksız kıpkırmızı olmuş suratımla ön camdan dışarı bakarken ne nefes alabiliyordum, ne de nefes verebiliyordum. "N'apıyorsun kızım?!" Dedi dehşetli bir sesle. Bana sesini yükseltmesiyle algılarım tekrar açılırken sıcaktan yanan yanaklarım artık alev atıyordu. Ona döndüm hemen, kaşları neredeyse ortada birleşecek şekilde bana bakıyordu.
"Ne ne yapıyorumu be! Üstüme çıktın resmen dağ ayısı!" Dedim sitemle bağırarak. Bir de ne yapıyorsun diyordu ya! Az önce ne yaptığını fark etmemiş miydi cidden?!
Yüzü bu sefer şaşkın bir hal alırken bu sefer kaşları çatılmış olan bendim. Az önce yanıyordum ama şimdiyse terliyordum. Elimin içi kaşınıyordu ve karşımdaki arkadaş gel beni kaşı diye bağırıyordu.
"Sen... dağ ayısı mı?" Dedi az önceki yüksek sesinin verdiği gariplikle. Tip tip bakarken salladım başımı. "Evet, değil misin? Neyse bir daha binmem arabana artık. Aç şu kilidi de ineyim." Dedim ters ters. Şu an üzerine atlayıp saç baş yolmak istiyordum onu. Neden istediğimiyse bilmiyordum. Sanırım utanmıştım ve utanmaktan nefret ederdim. Mesela dördüzlerim bunu bildiği için sürekli utandırmaya çalışırdı beni. Sonra bende onlarla savaş ilan ederdim. Utanmış bir insan görsem bunu görmemezlikten gelirdim çünkü ben utandığım zaman biri beni görse bundan daha da çok utanırdım. Bu da benim kendi kısır döngülerimden biriydi işte. Velhasıl kelam;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEREN
Teen FictionAnne ve babalarının hataları içinde doğup büyümüş dördüzler, ayrılmak zorunda kaldığında geri dönüşü olunmayan yollara girmişlerdi. İki yıl sonra tekrardan ölen anne ve babalarının cenazesinde karşılaştıklarında artık ortadaki tek gerçek, Kimse eski...