-8-

7.2K 543 393
                                    

Ben bu gece uyuyamıyorum. Bu gece göğüs kafesimde çok çirkin bir acı var. Nefes alamadığımı hissediyorum. Ama alışığım ben bu acıya, biliyorum ağlayınca rahatlayacağım. Bu gece kötü bir gece, bu gece çok ağlıyorum. Hayır gözümden yaş akmıyor, içime akıtıyorum gözyaşlarımı. İçimdeki çocuğun saçlarını temizleyeyim, diye. Amcamın değdiği yerler silinsin, diye.

Ben buna alışığım. Ben ağlamaya alışığım. Ben yalnızlığa alışığım. Ben mutsuzluğa alışığım. Yüzümün bir gün güldüğü olmadı desem inanırlar mı? Gülmedi çünkü. Gülemedi çünkü dudaklarım her kıvrıldığında geçmişteki canavarlar elleriyle ağzımı kapattı benim. Canavarlar bazen gözümden akan yaş oldu, bazense bedenimi acıtan bıçak.

Ama ben en çok kimsem olmadığına ağladım. Varlığında yokluğunu hissettiği insanlara özlem duyar mıydı insan? Kimseye anlatamadığımda karşımda biri varmış gibi konuşurdum hep. Öyle bir zavallıydım, öyle yalnızdım. Ben çok kimsesiz hissediyordum.

Bir sokakta yolumu tek bir ışık aydınlatmış, sabah olmuş sönmüş ve bir daha hiç yanmamış. O sabahlarsa bana hep kapkaranlık olmuş.

İçimdekileri kusamıyorum. Ben ağlayamıyorum. Ben birilerine anlatmak istiyorum. Ben çok dinledim herkesi, niye herkesin sırtı dönük? Yaralarım acıyor, kabuk bağlamış, dokunma geçer diyorlar geçmiyor. Dokunmuyorum daha da kanıyor. Oluk oluk kanıyorum. Herkesin yarasına yetişen ben, oluk oluk kanarken kimse beni görmüyor. Yemin ederim ki yanlış bir şey yapmadım kimseye. Nasıl bir günah işledim ki? Çok acıyor yemin ederim. Her şey olduğu gibi başıma yıkılmış, evim gibi.

Çığlık atmaktan boğazımın yırtıldığı gece bana kör, bana sağır, bana dilsiz oldular. Ben bağıra çağıra ağlarken, onlar sessizce izlediler. Bana "annen ve baban dışında özel bölgeni kimse göremez." denmedi. Bana "dişi köpek kuyruk sallamazsa erkek ardına düşmez." dendi. Bana böyle öğrettiler.

Amcamın bıraktıkları zihnimi ele geçirdiğinde sıkıca kapadım gözlerimi. Daha bugün içimdeki çocuk kurtulmuştu, şimdiden zihnimi doldurmasına izin veremezdim. Açılan kapı sesiyle çabalamama gerek kalmadan amcam zihnimi terk ettiğinde karşımda siyah tulumuyla duran Bulut'a döndüm. Yüzü ve elleri temizlenmişti ama tulumdaki ıslaklık bunun kan olduğunu fazlasıyla belli ediyor, zaten içeri girer girmez gelen kokuyla adam öldürdüm diye bağırıyordu.

Kan kokusuna yüzüm bile buruşmadı çünkü içimdeki savaşta dökülen kanın kokusuna alışmıştım artık.

Ben yatağın ucuna oturmuşken o yatağın dibine, iki bacağımın arasına girip oturdu. Başını yatağa yasladığında gözleri kapalıydı.

"Seni bu kadar bitiren ne?" Dedim ellerimi saçlarına daldırma isteğimin önüne geçerek.

"Ben hayat dolu bir kızın gözlerindeki ışığın sönüşünü gördüm Efsa, ötesi var mı?" Dediğinde omzunun üzerinden bana döndü ve yorgun gözlerini görmüş oldum.

Gözlerimi ondan kaçırıp başka bir noktaya odaklandım.

"Bu defa ağlamadın bile. Tepki bile vermeden izledin." Dedi o da bakışlarını benden ayırmadan.

Bakışlarımı odaklandığım yerden çekmeden, "Alıştım. Alıştırdın, Bulut. Herkes gibi acıya alıştırdın işte." Dediğimde hızla başını iki yana salladı.

"Acıya alış diye değil. Bunun için yapmıyorum, Efsa. Dinsin diye. Dinsin diye benim tüm savaşım." Zorbalarım gibi olmamak için büyük bir savaş veriyordum ama düşünce tarzı beni fazlasıyla boğuyordu. İçimdeki çocuğun kurtuluşuna sevinmek isterken onun cümleleri yüzünden içimdeki savaşı bitiremiyordum.

Ruh CinayetleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin