Şimdiden okuyan gözlerinize sağlık, hoşunuza giderse yıldıza tıklayabilirsiniz, keyifli okumalar 🫂☁️
Gücüne hayran kaldığınız o insanlar belki de kendilerine kör oldukları için en büyük güçsüzlerdir.
Gerçek güç duygusuzluk değil, her duyguyu yeterince yaşamaktı aslında. Yeri geldiğinde ağlamak, yeri geldiğinde kızmak, yeri geldiğinde düşmek ama kalkmayı da bilmekti.
Her daim gücüne hayran kaldığım Bulut aslında çok güçsüz bir adamdı, çünkü kendine kördü o.
Gücün tanımını ağlamamak zannederdim. Başkalarının önünde ağlamayan insanları güçlü zannederdim ama aslında onların ne kadar zayıf olduklarını gördüm.
Hüznü kapı dışarı etmek güç değildi. Asıl güç hüznü yeterince yaşamaktı. Duyguları kapı dışarı edenler kendilerine körleşirlerdi ve bu güçsüzlüktü aslında.
Benim geçmişimi öldürüşü, bana gülüşü, ağlamayışı, katil oluşu değildi onun gücü.
Kendi acısını belki de göz ardı edebilmek için benim geçmişimi kurcalıyordu ama zamanla kendi acısına körleşiyor, hüznü yaşayamıyor ve bu onu daha da mahvediyordu.
Bir kapı ardında sesini bastırmak için böylesine savaş vermesi de yetiyordu ne kadar güçsüz bir adam olduğunu kanıtlamaya.
Ve canım o kadar acıdı ki onun sesiyle. Birbirimizi anladığımızı ve hep birbirimize sığınacağımızı sanmıştım ben. Yazdıklarımdan beni hissedişi yüzünden ağlayacaksak birlikte ağlarız sandım. Ama demek ki bu yalnızca benim için geçerliydi, o tek başına yüklenmeyi seçiyordu.
Hafiflettiğimi sanmıştım. Öpünce geçtiğini sanmıştım. Mahzendeki güçlü duruşu birbirimizin acısını paylaşmamızdan, hafifletişimizden sanmıştım. Ama becerememişim. Değil omzuma yükünü, gözyaşını bile alamamışım.
"Özür dilerim. Ben çok güçsüz bir adamım." İlk defa bu kadar kırık çıkan sesi yüzünden bir yaş daha akıttım gözümden. Onun acısı yüzünden ben de nefes alamıyor, sığamıyordum bir yere. Bir süre sesimi çıkaramadım, konuşamadım, ağladım.
"Uyu nolur." Daha da kötüleşti sesi. Daha da ağladı ve yine bastırmaya çalıştı. Şu durumda yatağa dönmemi bekleyişi bile canımı acıttı."O kadar mı anlayışsızım?" Sesim titrediğinde, görmesem de canının yandığını biliyordum. "Bırak da ben de göreyim yaranı. Bırak bu defa ben yapıştırayım çiçekleri. Sen izin ver şimdi, tutayım elini. İzin ver şimdi, omzumu açayım. İzin ver, seninle ağlayayım." Kapının ardında bir hareketlilik oldu ama sonra bir süre ses gelmedi. Tereddütte olacak ki kapının kilidi öyle yavaş açıldı ki hiç bitmeyecek sandım. Solumda kalan komodine tutunarak ayağa kalktığımda kapı kolunu indirdim yavaşça. Açtığımda karşımda gördüğüm adamla şok oldum.
Delicesine ağlamıştı ki yanakları sırılsıklamdı. Gözleri kan çanağına dönmüş, yeşil gözleri yerine kırmızı renk hüküm sürüyordu sanki artık. Üzerindeki siyah tulumdaki ıslaklıklar kan olmalıydı. Saçları darmadağın, yüzü kıpkırmızıydı ama sabahki gibi öfkeden değil, acıdan. Islak gözlerini bana sunduğunda yerin dibine girmek istiyor gibiydi.
![](https://img.wattpad.com/cover/336487649-288-k610869.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Cinayetleri
Novela Juvenil"Ya kimsin sen? Amacın ne senin, derdin ne? Ne yapmaya çalışıyorsun anlamıyorum." Hıçkırıkların arasından zorlukla konuşurken başımı kaldırıp yüzüne baktım. Bakışları garipti. Az önce birini öldürmemiş gibi, masum bir adammış gibi. Üzülmüş gibi. "B...