Bazı geceler canımın acısı uyutmazdı beni. Fiziksel bir acı değildi, içimin kanadığını hissederdim. İçimdeki tüm yaralar açılırdı bazı geceler, kimse görmezdi ama ortalık kan gölü olurdu. Kapatamazdım o yaraları, gücüm hiç yetmezdi, hiç yetmedi. Yalnızca tek başıma o kanları temizlerdim. Üzerimdeki yorgan sargı bezim olurdu, üzerimi örter gözlerimi kapatırdım. Ama uyuyamazdım hiç. Gözlerim yanardı bazen. Öyle çok ağlardım ki bazı geceler, sakinleştiğimde gözlerim acır, daha da ağlatırdı beni. Kimse de benim yanı başımda olmazdı. Yere düştüğünde elini uzatan insanlara sahip olanlar çok şanslıydı. Ben annemin elini tutamazdım çünkü o elini uzatmazdı. O bile bilmezdi içimi. O bile görmezdi beni. O bile hissedemezdi beni. Kendi kızının nasıl mahvolduğunu görmezdi.
Ya da görürdü, ama üç maymunu oynardı.
Suçlamazdım onu hiç, çünkü çok güzel rol yaptığımı düşünürdüm. Acılarımı çok güzel sakladığımı. Ama bugün bunun aslında sadece kendimi kandırmak olduğunu gördüm. Ben madem acılarımı gizlemeyi çok iyi biliyordum, bir yabancı gözlerimin derinlerinde benim acımı nasıl görebilirdi? Annem bile görememişken.
Onun gördüğünü biliyordum, Bulut beni benden daha çok görüyordu. Kendi ailem bile eriyip gidişimi görememişken bir yabancının beni böyle hissedebilişi beni öyle zavallı hissettiriyordu ki.
Belki de yabancı değildi.
Kesinlikle değildi çünkü bir yabancı bilemezdi. Göremezdi. Ve belli ki bu tanıdık yabancının gözünde ben de yabancı değildim. Bir yabancıdan çok daha öteydim çünkü benim eserimi dövme yaptırmasının başka bir açıklaması olamazdı. Onu hiç tanımadım, hayatım boyunca hiç görmedim ama benim görmediğim bu tanıdık yabancının gözünde ne kadar büyük bir yerde olduğumu görebiliyordum.
Şaşkınlıktan küçük dilimi yutacakken dövmenin altındaki izi fondötenle kapatmadığını gördüm. Dövmenin bulunduğu yerde gerçek ten rengi kendini belli ederken dövmenin etrafında hala fondöten olmalıydı ki daha koyu renkteydi. Kapatmadığı izi görünce yutkundum. İzine baktım. Dövmenin küçük kalacağı kadar büyük bir dikiş iziydi. Elim kendi isteğim dışında yaraya uzandı. Yaraya dokunmadan havada tuttum elimi. Başımı kaldırıp Bulut'a baktığımda dikkatle beni izlediğini gördüm.
"Ne yaptın sen?" Dedim şaşkınlığımı hala üzerimden atamamışken. Boynuna tekrar dönüp incelediğim sırada omzunu kaldırıp boynunu görüş açımdan alıp başını farklı bir yöne çevirdiğinde bakışlarımdan rahatsız olduğunu anladım. Bakışlarımı zorlukla ayırdığımda Tuğra yavaş adımlarla Uğur'un yanına doğru ilerliyordu. Uğur'un ensesine Bulut'un birkaç gün önce yaptığı gibi vurduğunda Uğur neye uğradığını şaşırmış halde yerinden sıçradığında haline gülemedim bile çünkü aklım dövmedeydi. Onlardan bakışlarımı çekip Bulut'a döndüğümde eliyle ensesini tutup dövmenin, daha doğrusu izin üzerini örttü.
"Kapatacağım zaten." Dedi bakışlarını kaçırarak.
"Dövmeyi mi?" Dedim anlamazlıkla.
"İzi. O şekilde bakma." Dedi hala yüzüme bakmazken. O an içimin alev aldığını hissettim. Kaçırdığı o gözlerindeki hüznün aynısını aynaya baktığımda görüyordum. Farkında değildim ama Bulut ben gibiydi. İkimizin de izleri vardı, ikimiz de izlerimize değen bakışları görünce saklama ihtiyacı hissediyorduk. Değen bakış hangi anlamı taşırsa taşısın iğreniyorlarmış gibi hissederdim, o da öyle hissediyordu. Çünkü kendimizi o izlerin iğrenç olduğuna öyle ikna etmiştik ki, şimdi asla iğrençlik barındırmayan bakışlarım ona korkunç geliyor, rahatsız ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Cinayetleri
Teen Fiction"Ya kimsin sen? Amacın ne senin, derdin ne? Ne yapmaya çalışıyorsun anlamıyorum." Hıçkırıkların arasından zorlukla konuşurken başımı kaldırıp yüzüne baktım. Bakışları garipti. Az önce birini öldürmemiş gibi, masum bir adammış gibi. Üzülmüş gibi. "B...