Benden çok şey bekleyecekler.
Kanatlarımı yapıştırıp uçmamı isteyecekler.
Dudaklarımı birbirine dikip konuşmamı bekleyecekler.
Kulağıma yalan yanlış şeyler fısıldanacak ama benden baş kaldırmamı bekleyecekler.
Oluk oluk kanatacaklar ama benden başarı bekleyecekler.
Yaşayan bir ölüye çevirecekler ama bir gülümseme bekleyecekler.
Bir kafese tıkıp orada mutlu olmamı bekleyecekler.
Tıktıkları kafeste bir mahkumdan farksızken özgürleşince gelecek tehlikelerden bahsedecekler.
Tıktıkları kafeste parmaklıklardan uzak durup yaşamamı bekleyecekler.
Boynuma sözlerden bir urgan geçirecekler ve nefes almamı bekleyecekler.
Beni körleştirecekler ve gözlerimi açtığımda cahillikle suçlayacaklar.
İşlerine geleni öğretip onlarla yaşamamı bekleyecekler.Benden çok şey bekleyecekler ama bunun tek sebebi korku olacak.
Çünkü ben gerçeği bildiğimde konuşacağım, sesimi çıkaracağım ve başkalarına duyuracağım. Benim sesim başkasını bulup onu cehaletten kurtardığında her şey onlar adına zorlaşacak.
Cehaletin tek sebebi korkudur.
Bizden korktular, bu yüzden bizden sakladılar. Sözleri zihnimize işlemediğinde vuracaklar. Boyun eğdiğimizde ötekileştirilmiş olacağız. Baş kaldıranı ezip onun gibilere ne olduğunu gösterecekler.
Gözümüz açıldığındaysa bizi bastırmaya çalışacaklar. Bilgi onları korkutacak, çalışan zihinler en büyük kabusları olacak.
Güçlü gördüğümüz o insanların hepsi birer korkaktı yalnızca.
Annem korkaktı, babam korkaktı, amcam korkaktı, Abdullah amca korkaktı, Kemal Hoca korkaktı, hepsi birer korkaktı.
Öğretmediler çünkü ben öğrenirsem elbet öğretirdim.
Doğruyu göstermediler çünkü yapabileceklerim onları korkuttu.
Dokuz yıllık hayatımda bana gerçeği öğretmiş olsalardı boyun eğmek zorunda kalmazdım.
O ev benim kafesimdi. Beni o kafese tıkmışlar, orada uçmamı beklemişler. Dışarı çıkmayı istediğimdeyse dışarının çok tehlikeli olduğunu söylemişler. Dışarı tehlikeli diye beni küçük bir kafese tıkmış, dünyaya kör etmişler.
Dışarısı tehlikeliydi belki, ama o ev kadar değil. Bu evde köydeki evden daha güzel hissediyordum. Belki de soyutladıkları o dünya o kadar da kötü değildi. Belki de kendi yarattıkları dünyaydı korkunç olan, tehlikeli olan. O ev tehlikeliydi. O dünya tehlikeliydi ama burası değil. Burada kuyruk sallamalar yoktu. Burada sevgisizlik yoktu. Burada tecavüz yoktu. Burada bana karşı şiddet yoktu. Burada cehalet barınmıyordu.
Sevgi vermekten aciz bir babadan sonra sırf hiç sahip olamadım diye önüme her türlü oyuncağı seren Bulut bir nevi cennet gibiydi.
Dünya senin kadar kötü değilmiş baba. Dünya senin kadar tehlikeli değilmiş. İnan bana baba, arkadaş sandıklarımın sapladığı bıçaklar seninkiler kadar keskin değildi. Tıktığın kafeste sevgi denen şeyin varlığından habersiz o evde yaşayıp gidiyormuşum ben. Öğrendim, baba. Öğrendim. Sevgi yalnızca sende yokmuş. Sevgiden yoksun olan senmişsin, dünya değilmiş. Uzak durayım diye kilitlediğin kuyu kadar karanlık değilmiş burası. Burada sevgi varmış. Burada şefkat varmış. Burada merhamet varmış. Burada senin benden sakındığın her şey varmış. Babalar yapamaz sanardım, yapamayan senmişsin.
Küçük bir oyuncak bebeğe bile baba olabilen bir adam dışarıdaki dünyada var diye mi sakladın beni?
Dudaklarıma yerleştirdiğim tebessümle Bulut'a dalıp gittiğimde elini dibimde sallamasıyla daldığım yerden hızla çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Cinayetleri
Fiksi Remaja"Ya kimsin sen? Amacın ne senin, derdin ne? Ne yapmaya çalışıyorsun anlamıyorum." Hıçkırıkların arasından zorlukla konuşurken başımı kaldırıp yüzüne baktım. Bakışları garipti. Az önce birini öldürmemiş gibi, masum bir adammış gibi. Üzülmüş gibi. "B...