En güzel maskelerin ardında hep en kırık ruhlar barınır, yazmıştım bir defa kağıdıma.
Maskem güzel miydi benim, bilmiyordum ama arkasına sakladığım o ruh paramparça haldeydi.
Ve en kırık ruhların ardında da yine en kırık çocukluklar barınırmış. Bunu da kendimden öğrenmiştim.
Sonra sormuşlardı, kalemini geliştirmek için ne yaptın?
Yaşadım, demeyi istedim tüm okurlarıma.
İnsan ya çok okuduğundan yazardı, ya da yaşadığından. Benim kalemimin tek sebebinin yaşadıklarımdan olduğunu biliyordum. Ben yaşamasaydım, benden öyle bir kitap çıkmazdı.
Kalemim sadece yaşadıklarımı yazdı aslında. Ben yaratıcı bir yazar değildim, hayal gücüm geniş sandılar ama kendi hikayem dışında hikaye yazamamıştım ben. Başka bir dünya, başka ve güzel bir hayatı yaz deseler bir kelime yazamazdım ben. Bu yüzdendi, yaşadıklarımdandı bu denli yazışım.
Kırık ruhumu dökebildim kağıtlara. Paramparça bir yüreği, kaybedilmiş bir çocukluğu.
Bir çeşit tedaviydi aslında bu. İyileşirim sandım. Yüzleştim geçmişimle, yazarak. Fayda etmedi çünkü bunu bile beceremedim. Ben o hikayelere mutlu sonu çok gördüm çünkü. Kendimi anlattığım hikayeye mutlu sonun yakışacağını düşünmedim hiç. Bu yüzdendi o yaraların hiç iyileşmeyişi. Ben yazmayı, en büyük iyileşme yolunu da kendime ölüm yolu olarak seçtim. Yazarken yüzleştim ama sonumu daha beter yazdım hep. Mutlu son bir hayal bile olamıyordu bana. Hakkım olmadığını düşünüyordum. Bana mutlu son yakışmaz, diyordum.
Ama günler geçtikçe ve bu en az benim kadar kırık ruhlu adam ince hareketleriyle içimdeki o çocuğu olduğu yerde zıplatırken artık bu düşüncem değişmeye başlıyordu.
İyileşeceğimi düşündüm. Benim de mutlu olmaya hakkım olduğunu düşündüm. Bana da bir mutlu sonun yakışacağını düşündüm.
Kolları belime sımsıkı sarılmışken o bebek kokusuyla birlikle tebessüm ettim. Nefret ettiğim sarı saçlarım avcunun içerisinde okşanırken huzuru tattım. İlk defa çok sevdim saçlarımı. Kazıtmayı değil, uzatmayı istedim. Parmak uçlarının izleri silinmesin istedim Bulut'un. Amcamın izlerini silmek için kazıdığım saçlara Bulut dokununca sonsuza kadar uzayıp gitsin istedim. Nefret ettiğim yara dolu bedenimdeki tüm yaraların anıları silinmiş gibi hissettim.
Birilerini gerçekten öldürerek değil, zihnimden silerek iyileştiriyordu o beni.
Sıkıca sarıldığım boynundan yavaşça geri çektim kendimi. Bulut'un koyu yeşil gözlerinin içi gülerken benim de kalbim heyecanla atıyor, içim titriyordu mutluluğumdan.
"Nesin sen?" Diye sordum büyük bir hayranlıkla. Bu denli iyileştirmesi hiç normal değildi. Kısıkça güldükten sonra yapmacık bir egoyla yarım ağız sırıttı.
"Bilmem, sen söyle." Bu defa ben gülüp elini tuttum.
"İyileştirmeyi biliyorsun." Ama kendini iyileştirememişsin, demeyi istedim ama tuttum kendimi.
Kurduğum cümleyle gülüşü büyüdü. Tuttuğu elimi daha sıkı sarıp tersini öptü. Zaten tuttuğu elini kendime çekip sıkıca tuttum. Derince gözlerine bakarken kocaman gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Cinayetleri
Novela Juvenil"Ya kimsin sen? Amacın ne senin, derdin ne? Ne yapmaya çalışıyorsun anlamıyorum." Hıçkırıkların arasından zorlukla konuşurken başımı kaldırıp yüzüne baktım. Bakışları garipti. Az önce birini öldürmemiş gibi, masum bir adammış gibi. Üzülmüş gibi. "B...