Bölüme geçmeden çok kısa bir isteğim olacak. Daha önce hiç istemedim, ama sanırım okunma ile oyun arasındaki fark çok fazla ve bu pek iyi bir şey değil. Yanlışım varsa düzeltin, ama basılacak bir kitap için önemli olan şeylerden biri okunmaysa, diğeriyse oy.
Eğer bölümü beğenirsen sol alttaki yıldıza tıklamanı rica ediyorum, şimdiden okuyan gözlerine, oy veren ellerine sağlık.
☁️
Eksiklikler.
Benim en büyük eksikliğim sevgiydi, aileydi.
Her şeyin başlangıcı ve bitişiydi aile. Bir çocuğun karakterini belirleyecek olandı aile.
Bir çocuğa her şeyi öğretecek olan, ya da.Hiç tatmadım. Yemin ederim, ben onların gözünde tarlada çalışacak bir ameleydim. Ben büyüyüp ev işi yapacak bir hizmetçiydim. Yaşlandıklarında onlara bakacak bakıcıydım.
Ama kızları değildim.
Babamın prensesi olamadım hiç. Babamın biricik kızı olamadım. Değil biriciği, ben babamın kızı bile olamadım.
Yobaz beyinlerin doğurduğu bir başka çocuklarla büyümüştüm. Onları da suçlayamazdım bazen o yüzden, çünkü onlar da bunu bilmiyordu. Onlar da anne nedir, baba nedir bilmiyordu.
O evden ayrılmasaydım ben de bilmeyecektim.
O evden ayrılır ayrılmaz babası tarafından başı okşanan bir kız çocuğu gördüğümde anladım onların ebeveynliğinin ebeveynlik olmadığını.
Ailenin tanımını öğrendikten sonra geçmişime dönüp baktım. Ve gördüm ki, benim onların köyde beslediği bir koyundan farkım yoktu aslında. Ya da bir inek, bir eşek, bir köpek. Hepsini bir amaç için besliyorlardı benim gibi. Beni de bir amaç için besliyorlardı. Sevgi yoktu. Değil çocuk sevgisi, kendi aralarında da sevgi yoktu.
Öyle bir eve rağmen ben çok sevecen bir çocuk olduğumu hatırlıyordum. Onlar sevgiden aciz büyütemeye çalışsa da onların benden esirgediği o sevgiyi bir hayvana verdiğimi hatırlıyordum. Maya'ydı adı. Babamın getirdiği bir kuzuydu ve annemin ölümüyle o evden kaçtığım gibi onu da geride bırakmak zorunda kalmıştım.
İkisinin de harcadığı bir çocuktum ben.
Babamı öldürdüğüm için içimde en ufak bir pişmanlık yoktu. Yine olsa o baltayı yine onun suratına geçirirdim. Ama yine de insan geçmişe dönüp baktığında keşke, demekten alıkoyamıyordu kendini. Benden esirgediği sevgiyi hatırladıkça canım yanıyor. Paramparça oluyorum hatta, mahvoluyorum.
Benim babam.
Dokuz yaşında bir kız çocuğundan sevgiyi esirgeyen, erkeklerle okumasın diye okula göndermeyen, bir köy evinde tarla sürmek için besleyen, kendi kardeşinin istismarına sessiz kalan yobaz bir baba.
Hayır hayır, bunun adı baba olamazdı.
Ben Bulut'a baba diyordum, bu pisliğe baba diyemezdim.
Köydeki erkek çocuklarıyla oynadım diye beni nasıl evire çevire dövdüğünü hatırladım.
Avdan gelmişti yine, evin bahçesindeki yalakların olduğu yerde erkek çocuklarıyla beraber arabalarla oynuyorduk. Annem evde değildi, komşuya gitmişti ve ben evde kalmıştım. Yan taraftaki evlerden gelen çocuklarla ilk defa gülümsediğimi hissederken babamın arabasının sesini duymuştum. Arabayı durdurup indiğinde o çatık kaşlarını ve yüz ifadesini gördüğümde elimdeki oyuncak araba yalağın içine düşüp ıslanmıştı. Babam bir hışımla dibimizde bittiğinde çocuklara bağırıp onları kovdu. Hepsi bir tarafa kaçışırken ben başıma gelecekleri düşünüyordum. Saçımdan tuttuğu gibi eve sürüklemişti beni. Her hatırladığımda saç diplerimde acısını o günkü gibi hissederdim ben. Hiç okşamadığı saçlarımı bari çekmeseydi. Okşamayacaksan hiç dokunmasaydın baba.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Cinayetleri
Teen Fiction"Ya kimsin sen? Amacın ne senin, derdin ne? Ne yapmaya çalışıyorsun anlamıyorum." Hıçkırıkların arasından zorlukla konuşurken başımı kaldırıp yüzüne baktım. Bakışları garipti. Az önce birini öldürmemiş gibi, masum bir adammış gibi. Üzülmüş gibi. "B...