Bölüm 36

125 19 0
                                    

Cas'ten haber veya iz olmadan yedi aç geçti. Böylece geçti gitti. 

Ha.

Peki ya Dean, Oklahoma'daki bir garaj satışından Slaughterhouse-Five'ın bir kopyasını almışsa? Vonnegut'a karşı bir ilgisi vardı, öğreniyordu. Zaten kitapların üçü gibi vurulmuştu, ancak avlanma radarında bir şey belridi ve Bobby'nin ona bir tatbikat çavuşu gibi bağırarak telefon emirleri vermesi, zaten kendine söylediği her yalanı etkili bir şekilde öldürüyordu. 

Yazın geri kalanı, kurumuş, tozlu arka yolların nemli bir bulanıklığı içinde ve çok fazla içki içerek geçti, dikkate değer vurgu, Journey adında ateşli bir barmenle özellikle buharlı bir hafta sonuydu. Hafta sonunu onunla geçirdi ama Dean zaten onun, onun için sadece bir oyalama olduğundan şüpheleniyordu. Dean, onu askeri bir adamın madalyonunu taşırken yakalamıştı ve kaçışın ne olduğunu anlamıştı. 

Cas, ayrılırken ona bir peçeteye karalanmış bazı işaretler bırakmıştı, Dean bunun boktan bir veda girişimi olduğunu tahmin ediyordu ancak sırf paranoyadan her duştan sonra kalıcı bir keçeli kalemle onları dikkatlice yanına çekiyordu. Şansına melekler onu zerre kadar umursuyor gibi görünmüyorlardı. 

Dean, sadece ondan gerçekten hoşlandığı için Journey'nin evinde bir hafta kadar kalmayı düşündü ancak yönetmesi gereken bir barmenlik sözleşmesi vardı bu yüzden onu nazikçe yanağından öptü ve rüzgarda kayboldu. Böylece devam etti. Devam etti, devam etti.

Sam aramıyordu, bu da iti haberlere göre davayla ilgili hiçbir ayrıntıya sahip olmaması gerektiği anlamına geliyordu, ancak daha boktan haberler ise Dean'in yalnız olduğu anlamına geliyordu. John ara sıra kontrol etmek için telefon ediyordu ancak Dean her aramanın sonunda gelen bir yumruk gibi bir tür talep edilen bir iyilik olduğunu öğrendi, sanki babası onun nasıl olduğunu umursuyormuş gibi davranarak onu telafi ettiğini düşünüyordu. 

En azından Bobby ile konuşuyordu. Hatta özellikle delirdiğini hissettiğinde Sioux Falls'a gidiyordu ve Bobby, Sam veya Cas hakkında soru sormuyor gibi görünüyordu- bu tür şeyler hakkında her zaman 'sus ve iç' politikası vardı, Dean şimdi bunu takdir ediyordu.  Her zamankinden daha fazla.

Yaz, serin bir sonbahara dönüştü ve Dean, depresyonda olmadığı konusunda kendi kendine yalan söylüyordu. Arabayı sürer ve müziği, düşüncelerini susturmak için yeterince yüksek sesle açar ve elinden geldiğince öldürebildiği her şeyi öldürürdü. 

Bir keresinde, eylül sonlarında olağanüstü derecede sarhoşken, bunu denedi- sadece hissizliğin ötesinde bir şey hissetmek için de olsa dua etmeye çalıştı. Tanrıya dua etmeye başladı, ancak ortasında bitiremeyecek kadar sinirlendi ve bir şekilde, bir sonraki bildiği şey, Cas'e dua etmesiydi.  Cas bir melek, diye akıl yürüttü, bu yüzden duaları kesinlikle bir tür ilahi mesaj gibi gelen kutusuna alıyor olmalıydı. 

Hiçbir şey çıktı, Dean'in beklediği gibi değildi ama yine de kendini kızgın buldu. Tamamen hayal kırıklığından Bobby'nin gözlüğünü kırdı ve sabah olduğunda bu bir kazaymış gibi davrandı. 

Her neyse, Sam'in görev sırasında kaybolması. Dean'in bildiği kadarıyla, çılgınca konuştuğu uçurumlardan birine çekilmişti ama Dean hala aptal yüzünü hatırlıyordu bu yüzden muhtemelen hatırlamıyordu. Ve bu çok fena acıyordu. Fakat, her neyse. 

Dean soğuk bir Ekim sabahı, İmpala'nın soğuk çatısına tünemiş, kot pantolonunun arkasından kıçına kadar sızan soğuğu hissedecek kadar üşümüştü, burada olmaması Cas'in suçu değil, diye düşündü. Gün doğumunda, tozlu ışıklarında ve mavilerinde ona Cas'i hatırlatan bir şey vardı, sanki hoşuna falan giden bir şeylerdi. 

Cas asla gitmek istiyormuş gibi görünmüyordu ama Dean'in onsuz hala garip bir morarma sancısı vardı. Teknik olarak adamı çok az tanıdığı düşünülürse, bunun babasını ve Sam'i özlediğini örtbas etmek için bir kılıf olduğunu kendi kendine söylemeye çalışıyordu ama soğuyan bir fincan kahvenin üzerine güneş doğarken, ışık çiy damlalarının üzerinde parçacıklar gibi kırılırken düşündüğü kişinin Cas olduğunu söylemeye çalışıyordu. Kırılmış cam ve yanında istediği kişi Cas'ti. 

Bazen babası Dean'in çocukken hayali arkadaşlarından- dolapta oynadığı canavarlardan ya da her seferinde saatlerce kaçıp gittiği diğer 'kendi yaşındaki çocuklardan' söz edip durduğunu söyledi. Bildiği tek şey, Cas'in o gerçek dışı hayallerden biri olduğuydu. Zaman geçtikçe Dean neye benzediğini, sesinin nasıl olduğunu unuttu ve bunların gerçek olup olmadığını sorgulamaya başladı. 

A Turn Of The Earth / DestielHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin