"Ben de ona dedim ki elinden geleni ardına koyma lan!" İşe ilk başladığı zamanlar üstü tarafından neredeyse kovulma raddesine gelen kurul başkanımız hevesle konuşmayı sürdürdü. "Beni kovsan da sürsen de bu davanın arkasından gideceğim dedim."
O dönemin fiyakalı politika adamlarının sözde ufak cinayet ve tecavüz işlerini kapatan üstü kurul başkanımız tarafından yakalanmıştı. Tabii kendisi o zamanlar sıradan bir çalışandı. Cesur ve işine sadık bir çalışan. Bunlar tamamıyla onun sözleriydi.
Anlatılanlar inanılmaz bir kahramanlık hikayesi gibi görünebilirdi. Zaten de öyleydi. Eğer aynı hikayeyi on beşinci kez dinlemiyor olsaydık.
Bay Kim susması için sürekli onu onaylayıp bir yandan da sırtına vuruyordu ama o kadar çok içmiştiki şu an nerede olduğunu bile bilmediğine emindim.
"Yine karısını anlatmaya başlarsa şuraya kusacağım." Leeji elindeki bira bardağını sıkıca tutarak bana yaklaştı ve kulağıma doğru fısıldadı. "Belki bayılma taklidi yaparsan erken çıkabiliriz" diye karşılık verdim.
Uzun bir vakayı bitirdikten sonra kutlama için içmeye gitmek gelenekleriydi. Buradaki gelenek kelimesi ciddiye alınmalıydı. Yani iki eliniz kanda olsa bile hastalıktan ölmedikçe içki gecesine katılmak zorundaydınız. Hayır demeniz o kadar büyük bir saygısızlık olarak görülüyordu ki staja başlarken içmek istemediğini söyleyen bir oğlan ciddi ciddi gruptan dışlanmıştı. Uğraşmak istediğim en son şey staj defterime boş yere boktan yalanlar yazan bir memurdu.
"Taklide gerek kalmayacak çünkü başım deli gibi dönüyor." Geriye çekilip yana döndüm ve ona baktım. Başı bedenine ağır geliyor gibi sallanıyordu. Esmer teni yüzüne hücum eden kan yüzünden turunculaşmıştı. "Çok içme" diye sessizce söylendim ve bardağı bırakması için onu zorladım.
Normalde içkiyle arası çok kötü değildi. Bölümde de her biten sınavlardan sonra buluşup içilirdi ve kendini hep iyi bir seviyede tutmayı başarırdı. Ama burada hayır diyemiyordu ve bu yüzden biraz zorbalığa maruz kalıyordu. Leeji yarı Koreli yarı Fransızdı. Yabancılarla özellikle yarı başka uyruktan olan kadınlarla uğraşmak iğrenç bir şekilde oldukça yaygındı. Her ne kadar Leeji doğma büyüme Koreli olsa ve tek bir kelime Fransızca bilmese bile. Bölümde ilk zamanlarda o kendini koruyana kadar gözümü hep üzerinde tutmuştum. Sanarım burada da aynı şeyi yapmalıydım.
Bardağı elinden zorla alıp masaya bıraktığımda huysuzlandı. Bizim gibi stajyer olan üçlü bir erkek grubu konuşmamıza resmen daldı. "Leeji'yi rahat bırak Minho-ssi. Bu gece içmek istediğini söyledi değil mi Leeji?"
Sahte gülüşümü takınıp tiksintimi gizledim. "Evet! İçeceğim Minho~ Lütfen~" Koluma sarılıp başını omzuma gömdü. Buradan çıktığımızda kesinlikle soğuk su dökerek onu ayıltacaktım. "Yeteri kadar içti. Daha fazlasına gerek yok" diyerek karşı durdum. Bu söylediklerim üzerine ortadaki alayla gülüp işaret parmağını bana salladı. "Ah Minho-ssi neredeyse aranızda bir şey olduğunu düşüneceğim..."
Lafını kesen Leeji'nin güçlü kahkası oldu. Elini omzuma vurarak resmen patlayana kadar güldü ve zorlukla konuştu. "Minho ve ben mi?! Minho kızlardan hoş-" Elimi ağzına kapatarak lafını kestim. "Benim zaten sevgilim var Seun-ssi. Hayal gücünü kendine sakla." Durumu daha fazla batırmaması için olayı elimden geldiğince toparladım.
"Bay Kang?" Masada anlatılan hikayeyi bölmeye cesaret ederek araya girdim. "İzninizle çıkmak istiyoruz. Leeji pek iyi değil." O sırada Leeji elindeki arabayla oynayan bir çocuk gibi masanın üzerindeki çubukları oldukça komplike sesler çıkararak ilerletiyordu.
Düz bir surat ifadesiyle başını salladı. "Tamam. Sen iyi misin?" Ayağa kalkıp ellerimi iki yanımda tuttum ve eğildim. "Sağ olun. Onu eve bırakabilecek kadar iyiyim Efendim." Önündeki fıstıktan bir avuç dolusu ağzına atıp elini gitmemiz için salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Kabuslar ✔️ (Minsung)
FanfictionÇocukluğundan beri asla görmemesi gereken şeylerle yaşayan Jisung peşinde sürüklediği intikam hırsıyla yanıp tutuşan bedenler tarafından yutulmak üzereyken ideallerine oldukça bağlı sıradan bir hayat yaşayan Minhoyla karşılaşır. - D*z yazı annecim b...