Bölüm 10- Doğuştan Ucube

111 25 22
                                    

Çocukluğumdan beri yanlış anlaşılmak ve dışlanmak hayatımın bir parçası olmuştu. Ve bu pek de hayıflandığım bir durum değildi. Sıradan insanlar hayatlarının her günü eğitimli bir kanal ile karşılaşmıyordu ya da bir kanal ile bile karşılaşmıyordu. Çünkü bir kanalın ne demek olduğunu bile bilmiyorlardı.

Bu sebeple aslında polisle ya da yargıyla uğraşmam gereken fazlaca durum olmuştu. Dediğim gibi hayaletler görünmezdi ama insanlar görünürdü. Bu yüzden vakalar üzerinde çalışırken ya da birilerini takip ettiğimde sıklıkla polise şikayet edilirdim.

"Burada adamın biri evin etrafında dolaşıp duruyor" ya da "Kendi kendine konuşuyor" belki de havayı bıçaklıyor. Ruhani dünyayla uğraşma potansiyeline ulaşmış her insanın belli başlı kendine has yetenekleri vardı. Ve benim pek sevgili yeteneğim de içimdeki enerjiyi maddeleştirebilmekti.

Bayan Jung onlara ruh özü diyordu bense dikenler. Günün sonundaysa tıpkı kollarım ve bacaklarım gibi vücudumun bir parçasıydı.

Bu şekilde anlattığımda söylediğim her şey mantıklı görülebilirdi. Ama karşısınızda bu yaşına kadar gözleri kapalı yaşayan biri varsa deli saçmasından ibaretti.

"Yani sen kimseyi öldürmedin?" Asla inanmadığı her halinden belliydi. Ergenliğimden beri karşılaşmadığım bir durumdu bu. Bana konuştuğum psikiyatrisleri hatırlatıyordu. Soğuk ve rasyonel bir tavırla konuşup sanki kafeste bir deney faresiymişim gibi beni inceleyen.

"Hayır. Neden insan öldüreyim ki? Bunun için mantıklı bir sebep ver bana-"

"Manyağın tekisindir. Manyaklar öldürmek için nedene ihtiyaç duymaz." Konuşmamız pek iç açıcı ve dışarıdan bakınca mantıklı durmadığı için onu kimsenin uğramadığı teras katına çıkarmıştım. Yani eğer şanslıysam bugün herkes sigarasını yangın merdiveninde içerdi ve yukarıya gelmezdi.

"Bak ruhani dünya böyle işlemiyor. İnsan bedenleri ölür ama ruhlar ölmez. Birini öldürürsem mutlaka geri gelip beni bulur."

Bir kanal olsanız bile günün sonunda av olmaktan kaçamazdınız. İnsanlar intikamlarını almadan asla rahat yaşayamazdı. Affetmek büyük bir yalandı. "Gördüğümüz şeyler-" Sesi titreyerek konuştu. "Onlar intikamcı mıydı?"

"Eğer sokak arasında gördüğümüzden bahsediyorsan evet. Ama biz onları Garez diye çağırıyoruz." Ruhlar o kadar büyük bir öfkeyle dolup taşardı ki bir nevi uykudan çıkıp döngülerini bozarlardı.

"Ve sen sormadan söyleyeyim gördüğün şey 1979'da intihar ederek ölmüş bir genç kızdı." Ona daha fazla somut delil vermeye çalıştım. "Adını araştırabilirsin. Min Yuna. Köprüden atlayan genç kız olarak da gazetelere geçmiş ama kendini astığını da söylüyorlar..."

Eli çantasına gitti ve hızla karıştırdı. Başta beni dinlemeyeceğini ve umursamadığını düşündüm. Sonra ufak bir not defteri ve kalem çıkararak beni oldukça şaşırttı. İşte şimdi gerçekten de terapide gibi hissediyordum.

"Evet? Devam et lütfen." Gözlerimi üzerinde kurbağa desenleri olan defterden zorlukla çekerek konuştum. "Hanyang Üniversitesi öğrencisi 23 yaşındaki kız ölü bulundu" diye ezberlediğim sür manşeti söyledim.

Tamam Garezlerle uğraşmak berbattı. Ama içlerinden özellikle birilerini seçmem gerekirse kesinlikle uğraşması en zor olanlar hamile kadınlardı. İntikam açlıklarını hiçbir şey gideremiyordu.

"İntihar sebebi kayıtlara geçmemişti. Bu yüzden bana ulaştı ona yardımcı olmam için." Konuyu biraz süslü anlatıyor olabilirdim. Ruhların ölüm şekilleriyle bağlantılı olarak iletişime geçme yolları vardı. Yani her banyo yaptığımda boğularak ölen bu kızın küvetteki sudan çıkarak bana kendisini gösterdiğini söylesem sanırım geri dönmemek üzere kaçardı.

Tatlı Kabuslar ✔️ (Minsung)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin