Hapse girdiğimde birkaç gün sonra on altı yaşıma basmak üzereydim. Aslında bir yere kaçtığım da yoktu. Polis beni bulduğunda artık çöp ev haline gelerek elektrikleri ve suyu kesilmiş berbat kokan aile evimizdeydim. Kötü kokuyordu çünkü o günler annemin ölümünden sonra yaptığım tek şey odamda kalmaktı. Babamsa sabaha kadar durmadan içer ve uyurdu.
Sabah olunca boş içki şişesi koleksiyonunun arasından geçer dolu çöp poşeti yığınları ile kapatılmış kapıdan zorlukla çıkardım. O zamanlar liseye böyle gidiyordum. Çok işlek bir yerde yaşamazdık. Bir nevi eski küçük bir kasabaydı ama ana merkeze de yürünebiliyordu.
Sokaktaki otomatları patlatıp bozuk para çalar birkaç kuruşla çamaşırhanelerden birine giderdim. Sabahın köründe kimsenin olmadığı dükkanda iç çamaşırım kalana kadar soyunup üstümdeki her şeyi yıkardım. Böylece okula giderken daha az çöp gibi kokardım.
Annemin ölümü sosyal hizmetler için sadece bir kağıt işiydi. Onlara göre bu durumdan etkilenmeyecek kadar büyüktüm. Güçlü bir erkek olup durumun üstesinden gelmeliydim işte. Ya da sadece sessiz kalıp daha fazla kağıt işine sebep olmamalıydım. Sonuçta annem bir kaza sonucu ölmüştü yani sözde böyle olmuştu.
Evet annemi babam öldürmemişti. En azından başta inandıkları yalan buydu. Babam öyle ödüllük bir oyuncu falan değildi. Söz konusu sadece kadınlarla flört etmek olunca yalandan bir iki kelimeyi bir araya getirebilirdi. Onun haricinde oldukça aptaldı.
Ama ölüler konuşmazdı. Kendilerini savunamazlardı.
Babamın annemi öldürdüğüne inanmaları için beni de öldürmeye çalışması gerekti. Yani onu ilk seferinde yakalamamışlardı. Devletin sonunda bana bakmaya karar vermesi için ölüme yaklaşana kadar dövülmem ve köydeki yaşlı bir kadının beni evine alıp polisi araması gerekmişti. Canım da tehlikeye girince apar topar çöp evden alınmış itirafım ve görgü tanıkları sayesinde babam da hapse gönderilmişti.
O günler yurtlar çok kalınacak yerler değildi. İğrenç yataklarda tahta kuruları her yerinizi yer tüm vücudunuz sabaha kadar kaşınırdı. Ama görevlilere göre sadece abartıyorduk dediğimiz her şey yalandı.
Annemin Garezi beni ilk orada buldu. Elimden geldiğince az şikayet ediyor birkaç aklı çalışan ve buradan çıkmanın tek yolunun okumak olduğunu gören diğer çocuklar gibi içime kapanıyordum. Uyan kalk okula git çalış uyu. Hayat döngüm bundan ibaretti.
Annemin babamı öldürmesine yardım ettikten sonra da bir yere kaçmadım. Yani belki de kaçtım çünkü kendimi öldürmeye çalıştım. Kapısı şeritlerle çekilmiş eski çöp evimize kadar yürümüş içeri girmiş ve pis ruhuma en uygun yerin yine bu pis ev olduğunu düşünerek kendimi asmıştım.
Uyandığımda yerdeydim ip kopmuştu. Ölmenin nasıl bir şey olduğunu hatırlıyordum. Acıyla nefessizlikle çırpındığımı sonra karanlığa gömüldüğümü ve öldüğümü. Ama geri gelmiştim. Bu bana layık görülen ulvi yeteneğimdi.
Babama yaptıklarının aksine beni bulup tutuklamaları bu kadar kısa sürmüştü işte. O günün akşamı ellerim kelepçeliydi. Boy boy tüm manşetlere çıktığıma emindim. Karakol girişinde gözleri kör eden bir flash korosu ve basın grubu vardı. Belkide CIA'ya tüm bu haberleri yakıp sansürlediği için minnettar olmalıydım.
Babamın ölümüyle suçlanıyordum ve sözde aslında masum babam beni korumaya çalıştığı için annemin ölümüyle de suçlandım. Önceleri anlatmaya çalıştım ama kim bana inanırdı ki? Sonra konuşmadım. Bir şey açıklamadım. Sessizdim. Hapsin dışarıdaki yaşamdan daha az acı verici olduğunu umdum.
Örgüt beni bulduğunda hüküm giymiş ve hapse girmek üzereydim. Benim bir kanal olduğuma nasıl karar verdiklerini o zaman da anlamamıştım. Köklü ve sistematik bir çalışma düzenleri vardı. Devletin içinde ve kendisiydiler hiç kimse onları durdurumaz nasıl evrak da sahtecilik yapılacağını daha iyi bilemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Kabuslar ✔️ (Minsung)
FanfictionÇocukluğundan beri asla görmemesi gereken şeylerle yaşayan Jisung peşinde sürüklediği intikam hırsıyla yanıp tutuşan bedenler tarafından yutulmak üzereyken ideallerine oldukça bağlı sıradan bir hayat yaşayan Minhoyla karşılaşır. - D*z yazı annecim b...