Küçükken oldukça inançlı biriydim. Tabii bir çocuğun yaptıklarına ne kadar inanç diyebilirseniz. Çoğu hareketim günün sonunda anneannemi birebir taklit etmemden oluşuyordu.
Günlük rutiel olarak uyguladığı bir sürü batıl inancı vardı. Mesela her ayın dördünde yerinden bile kıpırdamazdı. Dört uğursuz bir rakamdı o gün banyo bile yapılmazdı. Bir kapının hemen karşısına ayna konulmazdı. Ayna yüzünden kapının kötü ruhlara açılacak bir yer oluşturduğunu düşünürdü.
Sevdiği hiçbir insana ayakkabı hediye etmezdi çünkü bu sizden kaçmalarına sebep olurdu. Ayrıca ıslık çalmak da ruhları çağırırdı.
Evi kasabadan uzakta ormana yakın eski bir yapıydı. Annem ve babam beni onun yanına bıraktığında altı yaşımdaydım. İkisi de deli gibi çalışıyordu abimde henüz ortaokula gidiyordu. Bana bakamayacak kadar küçüktü.
Anneannemin yanında o kadar çok strese girer o kadar çok korkardım ki o dönemler hareketli bir çocuk olsam bile yerimden kıpırdayamaz tüm gün salonda otururdum.
Şimdi o zamanları hatırlamaya çalıştığımda anılarım hep parça parçaydı. Aklıma gelen tek huzurlu şey yağan yağmuru izlemek için kapının önüne çıkıp oturmaktı.
Kasabadaki herkes yaşlıydı pek arkadaşım yoktu. Hatta sanırım hiç yoktu anımsayamıyordum. Açıkçası o korku dolu birkaç seneyi anımsamak da istemiyordum.
"Bugün iyi gibisin?" Daldığım Google ana ekranından başımı çevirip Leeji'ye baktım. "Ne?" Yan taraftaki sandalyeyi çekip oturdu ve masama yaklaştı. "Birkaç gündür deli gibi uykusuzdun Minho. Göz altı torbaların bu kadardı." diyerek abartılı bir şekilde kollarını kocaman açtı.
"Bazen uyuyamadığım zamanlar oluyor işte." Geçiştirmeye çalıştım. Birkaç gündür iyi uyuduğum doğruydu ama kafam hala sorularla doluydu. Açıkçası ona öğrenmek istiyorum dediğimde tam olarak beklentim neydi bilmiyordum.
Youtube kanallarında ki ya da Supernatural da olduğu gibi gidip hayalet falan mı avlayacaktık? Belki de buluşup meditasyon yapıp çakralarımızı falan açakacaktık. Ama hiçbiri olmadı.
O gün beni eve bıraktıktan sonra kısaca bir görüşürüz deyip gitmişti. Ertesi günse işten çıktığımda kapımın önünde kocaman bir kutu bulmuştum. Yalan yok kutunun içinde bomba olduğunu bile düşünüp Seungmin ile korka korka açmıştık.
Beklediğimiz her şeyin tersi çıktı. Kutunun içi kitap doluydu. Hatta daha doğrusu yıpranmış eski ya da tertemiz yeni defterler. Farklı renklerde ve boyutlarda eğik ya da düzgün yazılarla dolu yer yer resimler yapıştırılıp çizilmiş defterler.
Kutuyu kaptığım gibi odama kaçıp ona mesaj atmıştım. Karşılık olarak etrafta bulabildiği görülerle alakalı tüm günceleri toplattığını söylemişti. Benden önce Güney Kore'de toplamda sekiz görü yaşamıştı. Yani en azından notları bulunanlar bu kişilerdi.
Benden önce yaşayan en yakın görü kaydı sekiz yaşındaki ufak bir kıza aitti. Defterine gördüğü her şeyi çizmişti ama bir sayfa haricinde geri kalanında yazı yoktu. Son sayfada bozuk şekilde karaladığı tek şey "Annem bana inanmıyor" cümlesiydi.
Yaşadığı her şey yaptığı korkunç çizimler ve onları görmesi. Birilerinin anılarını okumak berbat hissettiriyordu. Kimsenin ona inanmadığını söylemesi onun yaşında küçük bir çocuk için hoş şeyler olmamalıydı.
Defterler arasında görülerden biri ne yaşadığı hakkında zerre fikri olmasa da günü gününe gördüklerini yazmıştı. Ruhların ne kadar acı içinde ayrıca sinirli olduğunu ve yardım için ona yalvardıklarını. Cümleleri yarım ve kesik kesikti. Defter "Artık tüm bu acıya dayanamıyorum" sözüyle bitiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Kabuslar ✔️ (Minsung)
FanfictionÇocukluğundan beri asla görmemesi gereken şeylerle yaşayan Jisung peşinde sürüklediği intikam hırsıyla yanıp tutuşan bedenler tarafından yutulmak üzereyken ideallerine oldukça bağlı sıradan bir hayat yaşayan Minhoyla karşılaşır. - D*z yazı annecim b...