Çocukluğumdan beri insanlara güvenmek konusunda sorun yaşayan biri olmuştum. Bu durumun hayatımda yarattığı etki az arkadaşa sahip olmam ve genelde evde oturmamla sonuçlanmıştı. Ama o zamanlar pek de önemli değildi. Zaten benimle on arkadaş gücünde uğraşan bir abim vardı.
Şimdi düşününce hislerimin değiştiği günün babamın cenazesi olduğunu anlıyordum. Buz gibi bir gün ve kapalı bir havada tabutuna bakarken ölümün gerçekliğiyle yüzleşmiştim.
Daha dün akşam benimle konuşan ellerimi tutup anneme bakmamı isteyen babam. Gitmişti. Geri dönmemek üzere ama ölen insanlar nereye giderdi?
Bir gün annem de ölecekti abim de. Belki onlardan önce ben de ama olağan akışta herkes gidecek ve tek başına kalan kişi ben olacaktım. O zaman sevdiğim yalnızlıktan korktuğumu fark etmiştim.
Bu yüzden biraz geç olsa da üniversite de arkadaş edinmeye başlamıştım. Leeji ve Seungmin'le de böyle tanışmıştım. Birbirine zıt iki karaktere sahiptiler açıkçası Seungmin bana daha yakın biriydi. Leeji ile konuşmak ve vakit geçirmek bazen yorucu oluyordu ama yine de bazı zamanlar sizi dışarı çıkmaya zorlayacak dışa dönük ve konuşkan bir arkadaşınız da olmalıydı.
İnsanların sorunlarını dinlemeyi sevmezdim ama arkadaşlarım benim için değerliydi. Onlara her açıdan yardımcı olur sıkıntılarını dinlerdim. Kendi meselelerimiyse içimde çözmeye çalışırdım.
Bu yüzden resmen çocukluğuma dönmüş gibi zırıl zırıl Leeji'nin kollarında ağlarken hiç olmadığım kadar savunmasız hissetmiştim. Ne olduğunu anlatmam için beni zorlamadı ki bu durum hiç ona uygun değildi.
Ben ağlamaya devam ederken zorlukla içeri geçmiş ve kanepeye oturmuştum. Dakikalarca kendime gelip sakinleşmemi beklerken sessizce sırtıma hafifçe vurarak bana destek olmuştu.
Ona her şeyi anlattım. Ve hayatım boyunca hiç hissedemediğim büyüklükte bir huzurla doldum. Omuzlarımda bu zamana kadar taşıdığım tüm yük yok olmuş gibiydi.
Bana inandı. Sorgulamadan. Bu şaşırtıcıydı çünkü Leeji doğa üstü hiçbir olaya inanmaz ve her zaman rasyonel bakardı. Sorunuma bir çözüm ya da aklımdaki sorulara cevap bulunmadı ama önemli değildi. Artık yanlız değildim.
Yorgunlukla sadece sıcak bir duş alıp yatağa uzanabilmiştim. Leeji Seungmin eve dönene kadar beklemiş sonra da gitmişti. Önümdeki gelecek hala belirsiz olsa bile yaşadıklarımı paylaşabileceğim biri vardı. Bu hisle sabah işe gitmek için uyanmış ve hasta olsam da hazırlanmıştım.
"Telefonunu alabilir miyim? Annemi arayacağım." Sabahın beşiydi ve Seungmin uyanıktı. Yetiştirmesi gereken bir rapor olduğu için uyanık kaldığını söylemişti ama tüm bir akşam boyunca gelip gidip beni kontrol ettiğini biliyordum çünkü kabuslarla uyanıp durmuştum. Ayrıca burnum devamlı aksa da tıkalı olduğu için nefes alamayıp zaten uyuyamamıştım.
"Senin telefonuna ne oldu?" dedi youtube'dan çıkıp telefonunu bana doğru uzatırken. "Dün bozuldu. Otobüsten inerken yağmur birikintisine düştü." Şarjım hala yoktu ve açıkçası takıp telefonumu açmakta istemiyordum. Büyük ihtimalle ondan gelmiş bir sürü mesaja cevap vermek durumunda kalacaktım.
Şu aşamada ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bir katille neredeyse aylarca vakit geçirmiştim ve hiç farkına varmamıştım. Sözde hislerime güvenen ve insanları okuyabilen biri olduğumu düşünürdüm. Ben yanındayken ne kadar insan öldürmüştü? Farkına varıp yardım edebileceğim kaç kişi?
"Alacak mısın?" Telefonu önümde salladı kendime gelip aldım. "Bok gibi duruyorsun. İzin al ve yatıp dinlen." Hemen annemin numarasını tuşladım. "Yapamam. Staj paramdan kesilir. Gördüğün üzere ben de çok zengin değilim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Kabuslar ✔️ (Minsung)
FanfictionÇocukluğundan beri asla görmemesi gereken şeylerle yaşayan Jisung peşinde sürüklediği intikam hırsıyla yanıp tutuşan bedenler tarafından yutulmak üzereyken ideallerine oldukça bağlı sıradan bir hayat yaşayan Minhoyla karşılaşır. - D*z yazı annecim b...