Haftasonları benim için hep eğlenceli geçerdi. Buradaki eğlencenin kendi sözlük tanımımda karşılığı sonunda evde oturmak kitap okuyup güne iyi bir kahvaltıyla ya da sıkı bir sporla başlamaktı. Bu benim rutinimdi. Ta kii bu güne kadar.
Sanki üzerimden kamyon geçmiş gibi uyandığımda saat öğlendi ve ben hayatım boyunca hiçbir zaman saat ondan sonra kalkmamıştım. Burnum tıkalı nefes alamaz halde ve büyük ihtimalle akşam görüp hatırlamadığım kabuslar ya da ateş yüzünden terler içinde yatağa yapışmıştım.
Uzunca bir süre öylece tavana izleyip dünya üzerindeki varlığımı ve gerçekliğimi sorguladıktan sonra sonunda oturabildim. Belli bir süre de yeniden ayaklarım halının üzerinde öylece beklerken ateş yüzünden tir tir titremeye başladım. Zorlukla iki büklüm sürünerek ilerleyip titremeye devam ederek banyoya girdim.
"Minho? İyi misin?" Seungmin kapıya tıklatıp konuştuğunda takır takır birbirine vuran dişlerimle ellerimi yıkamakla meşguldüm. "Sayılır." diye yanıt verdim. Hiç iyi rolü yapacak havamda değildim.
"Kahvaltıyı hazırladım. Mutfağa gel." Ne kadar midem hiçbir şeyi kaldıracak durumda olmasada ağzıma bir iki lokma tıkmak için kendimi zorlamalıydım. "Miso çorbası." Sandalyeye oturduğumda Seungmin'in önüme koyduğu tabaktaki oluşuma baktım.
"Senin kadar iyi yemek yapamıyorum ama çabamı takdir etmelisin." Tıkalı burnumu sildikten sonra ona baktım. "En azından tat almıyorum Seungmin." Uslu uslu çorbamı içip pirincimi yerken özellikle bir şeyler düşünüp kendimi delirtmemek için Seungmin'den televizyonu açmasını istedim. Böylece boktan realty showlardan biri arka planda dönmeye başladı.
Seungmin odasına çekilip beni yanlız bıraktığında çorbamı bitirdim. Uyandıkça daha çok kendime geldiğim için titremelerim azaldı ve daha az hayattan nefret eder bir hale geldim. Eh en azından bir yere kadar.
"Kapı mı çalıyor?" Kulaklarım şu an pek iyi duymadığından salona gitmek için girişin önünden geçerken zili zor fark edebildim. "Seungmin?" Bağırdım ama cevap alamadım. Ben de kapıya doğru ilerleyip hastalığın da verdiği aptallıkla düşünmeden açtım.
"Merhaba sevgili konağım!" Bana yapışmış bir sülük edasıyla konuşan Lord onu dün bıraktığım kıyafetlerinden kurtulmuştu. Koyu kot pantolon siyah bir deri ceket ve postal botlarla karşımda durup pervaza yaslandı ve gülümsedi.
"Merhaba parazit ne istiyorsun?" Anlaşmamıza göre üç aylığına ruhum aracılığıyla fiziki dünyaya bağlanacaktı. Bu süreçte beni rahatsız etmeyeceğini hatta tabiri yerindeyse konakladığı oteli (yani ruhumu) koruyacağını söylemişti. Dediği tek bir şeye bile inanmıyordum.
"Biraz etrafı dolaştım burası hatırladığım kadar iğrenç ve hayat dolu. Üstelik benim hala kalacak bir yere ihtiyacım var." Göz açıp kapayıncaya kadar yanımdan geçti ve içeriye daldı. "Dur! En azından ayakkabılarını çıkar."
Hayatımda eksik olan bir şey daha tamamlanmıştı evimde başıboş gezen yer altı Lordları. Neyseki dediklerimi dinliyordu. Ayakkabılarını gelişigüzel çıkarıp salona ilerledi ve kendini gürültüyle koltuğa attı.
"Ah hissetmeyi özlemişim." Koltuğun yumuşak kumaşı üzerinde elini gezdirirken gözlerini kapayıp geriye yaslandı. Oldukça yorgun ve yaşlı bir keşiş gibi kamburu çıkacak halde kanepenin köşesine iliştim. Hala elimdeki peçeteye akmayı kesmeye burnumu silmekle meşguldüm.
"Ne zavallı ve acınası ama bir o kadar da değerli bir beden." Ya. İnsan olmaya hoş geldin diye düşündüm içimden. "Ama bugün uzun bir gün olacak. Çabuk toparlansan iyi olur." Anlamazca ona baktığımda uzanıp iki parmağıyla alnımın ortasına fiske attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Kabuslar ✔️ (Minsung)
Fiksi PenggemarÇocukluğundan beri asla görmemesi gereken şeylerle yaşayan Jisung peşinde sürüklediği intikam hırsıyla yanıp tutuşan bedenler tarafından yutulmak üzereyken ideallerine oldukça bağlı sıradan bir hayat yaşayan Minhoyla karşılaşır. - D*z yazı annecim b...