Uykusuzdum. Bu durum birkaç gündür hayatımın bir parçasıydı. Ama işler benim için hiç kolaylaşmıyordu. "Bir ceset daha geldi. Şaka mı bu?" Kurum resmen birbirine girmişti. Saatler geçtikçe mesai uzuyor insanlar nöbetleşe çalışarak sandalyelerde kestiriyordu.
"Minho." İsmimi duyunca yorgunlukla başımı bilgisayar ekranından kaldırdım. Görevliler rapor yazamayacak kadar yoğun olduğu için bu işle şu an stajyerler ilgileniyordu. "Buyrun Efendim." Yavaşça ayağa kalkıp toparladım ve karşısında durdum.
"Kang seni otopsiye götürmüştü değil mi? Nasıl not tutulur biliyorsun?" Şu an morg gitmek istediğim en son yerdi ama ne diyebilirdim ki? Sadece başımı sallamakla yetindim. "Tamam. Hazır ol birazdan aşağı ineceğiz."
Hızlı adımlarla yürüyüp ofisten çıkarken onu izledim ve köşeyi döndüğü gibi kendimi sandalyeye bıraktım. Başımı ellerimin arasına alarak ovaladım ve gözlerimi kapattım.
Dinlenmeliydim ve bir şeyler yemeli. Midemde olan tek şey su ve kahveydi. Üstelik kafein artık gözlerimi açık tutmama yardımcı olmuyordu. Ne yazık ki uyumaya çalıştığım gibi oldukça çeşitli kabuslarla beynim bana gösterişli korku filmleri izlettiriyordu.
Her seferinde değişen kurgularla bozulmuş insan bedenleriyle uğraşıyordum. Zarar veren ruhlardan bir gün annemi diğer gün abimi başka bir günse arkadaşlarımı korumaya çalışıyordum.
Günler ilerledikçe ve psikiyatristin verdiği ilaçları kullanmaya devam ettikçe bir şeylerin düzeleceğine emindim. En azından kapıyı çarpıp gittiğimden beri kendi başıma savaşmaya kararlıydım. Ama bu giderek zorlaşıyordu. Özellikle de her gün geçtiğiniz yerlerde tuhaf şeyler görmeye başladıysanız.
Oldukça basit bir plan içinde yaşardım. Evim gibi zihnimi de düzenli tutmak hep önceliğimdi ve bunun sırrının devamlılığı olan bir gündelik çizelgeden geçtiğini biliyordum.
Saat beşte uyanır ve plates yapardım. Yaklaşık altı gibi kısa bir duş alır sonra üstümü giyinir ve eşyalarımı alıp çıkardım. Evimden işe gelebilmek için biraz yolu uzatıp sevdiğim ağaçlı sokaktan yürür ve metroya binerdim.
Kısa bir yolculuğun ardından Starbucksa uğrar kahvemi alır ve kuruma ulaşırdım. Öğlene kadar çalışır Bay Kang'ın bana yolladığı raporları düzenler ve okur gerekirse fotokopisini çıkarırdım. Öğlen masamda oturup evden getirdiğim yemeği yerdim. Sonrasında pek bir iş olmadığı için mesai bitimine kadar masamda oturup kitap okur ara sıra telefonumla uğraşırdım.
Her şey bu kadardı. Ne fazla ne de az. Şimdiyse kafamı çevirdiğim her yer bozulmuş bedenler ve insansı figürlerle doluydu. Dün akşam evimin içinden duvarlardan yürüyüp giden bir adam geçmişti.
Her sabah kullandığım huzurlu yolda kaldırımda tüm vücudu mosmor olmuş ufak bir çocuk oturuyordu. Metro suratsız figürlerle doluydu. Her yer. Gözüme takılan her köşe birileri tarafindan kapılmıştı.
Kafenin önünde sırada duran ya da oldukça sakin bir şekilde restoranda yemek yiyen ölü insanlar... ruhlar... Ya da onun değişiyle döngüdeki kişiler.
Onlarla konuşmuyordum. Benimle konuşmaya da çalışmamışlardı. Etrafta olan şeyden haberdar değil gibiydiler. Ama yine de ordalardı ve pek iç açıcı bir görüntüleri yoktu. Özellikle de onları gören tek kişi sizseniz.
"Ben bir kahve daha alacağım. Sen de ister misin?" Gözlerimi açıp sesin geldiği yöne baktım. Leeji resmen sürünerek ayağa kalktı. "Olur."
"Böyle işin içine sıçayım." Söylenerek hemen arkamda kalan otomata gitti. Sandalyede dönerek geriye yaslandım. "Sanırım sana iş çıkarınca Kırmızı Adalet o kadar da havalı görünmüyor değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Kabuslar ✔️ (Minsung)
FanfictionÇocukluğundan beri asla görmemesi gereken şeylerle yaşayan Jisung peşinde sürüklediği intikam hırsıyla yanıp tutuşan bedenler tarafından yutulmak üzereyken ideallerine oldukça bağlı sıradan bir hayat yaşayan Minhoyla karşılaşır. - D*z yazı annecim b...