Bölüm 24- Ölü

88 23 21
                                    

Yaşadığımı hissedemiyordum. Sanki yürüdüğüm ince sınırdan aşağıya düşmüş ve dipsiz derin bir çukurda devamlı süzülüyordum. Gözümün önünde tekrar eden sahneleri aklımda belirli bir yere oturtmaya çalışıyordum.

Fakat ne kadar çabalarsam çabalayım yine onun yüzü karşımdaydı. Beni kollarının arasına alıyor delicesine ağlarken korku içinde uyanmam için sarsıyordu. Bazı anlarda bana bağırıp ihanete uğradığını söylüyor bazen de karşımda kanlar içinde yatıyordu.

İçinden çıkamadığım bu kısır döngünün bir süre sonra hayal mi yoksa gerçek mi olduğunu anlayamadım. Sanki onu korku içinde merdivenlerden indirilirken görüyor bir arabanın arkasına karanlığın içine atılışını izliyordum.

Etrafımdaki bu karanlık yavaşça dağılmaya başladığında yerini koyu gri bir pus aldı. Üzerime tutulmuş kuvvetli bir ışık vardı ama sanki sisin arkasında kalmıştı. "Sonunda uyanıyor." Duyduğum ses zihnimin duvarlarına çarpıp sekti. Tekrar ve tekrar tanıyamadığım ses aynı cümleyi söyleyip durdu.

"Minho..." Işığın önüne geçen şey sağa ve sola hareket etti. Bedenimin varlığını geri kazanırken ellerimin altındaki kumaşı başımın arkasındaki yastığı yavaş yavaş algılamaya başladım. "Beni duyuyor musun?"

Hareket etmeye çalıştım ama yapamadım. "Minho-ssi! Beni duyuyor musun?" Ses sonunda netleşti onunla birlikte kusurlu görüşümün önünde iki yüz belirdi. Biri oldukça belirsiz ve silik bir pembe rengindeydi diğeriyse belirgin bir şekilde kısa siyah saçları olan bir insana aitti.

"Tekrardan görmesi zaman alır Jeongin-ah. Görüşü berbat bir şekilde bloke edilmiş." Aynı anda milyonlarca insan konuşuyormuş gibi ahenkli bir tona sahipti. "Elinden geleni yaptın Lily. Bundan sonrasını ona bırakalım."

Uzaklaşıp beni yanlız bıraktılar. Kapının kapanma sesini duyabildim böylece bir odanın içinde büyük ihtimalle yatakta yatıyor olduğumu düşündüm. Bahsettikleri gibi kendime gelmem hatta kim olduğumu hatırlamam bile bana sonsuz gibi gelen bir zaman aralığını kapsadı.

Sonunda ayak parmaklarımı hareket ettirdim sonra ellerimi ve bacaklarımı hissettim. Kendimi güçlükle yataktan ayırıp oturdum ve bana tanıdık gelen odayı hatırladım. Kendi evimdeydim.

İlk adımımı attığımda dizlerimin üzerine düştüm. Yürümeyi yeni öğrenen bir bebek gibi titreyen bacaklarımla elimi attığım her şeye tutunup zorlukla ilerledim.

Kapının önüne geldiğimde tedirgince bekledim. Evde tek değildim. İçeriden gelen konuşma sesleri bazen artıyor birileri tartışıyor ardından susuyordu. Odam tıpkı Seungmin'in kullandığı oda gibi salona açılıyordu.

Kapıyı açıp araladığımda beni beklediğimden daha büyük bir kalabalık karşıladı. Uzun kanepede yan yana oturan kişiler Seungmin ve Lord Chris'di. Hararetli bir şekilde birbirleriyle konuşuyorlarken Lord ona bir şeyler açıklıyor gibi duruyordu.

Kanepenin önünde kalan geniş ama kısa sehpanın yanında bağdaş kurup oturmuş Changbin bir yığın kabloyu etrafa saçmıştı. Laptobuna tamamıyla odaklanmış gözleri kızarıp kanlanmıştı.

Diğer yandan halının üzerine karşılıklı oturmuş Hyunjin ve Jeongin de oradaydı. Jeongin düzinelerce kitabın arasında birini okuyup diğerine dönerken Hyunjin bağdaş kurmuş gözleri kapalı bir şekilde meditasyon yapıyor gibi görünüyordu.

"Merhaba kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" Hepsi o kadar uğraştıkları şeye dalmıştı ki beni fark etmediler. Önüme çıkan kişi belirsiz bir yüzü fakat ağzı olan açık pembe renkli bir bedendi. Bir Koruyucu ya da İyileştirici olabileceğini düşündüm.

Tatlı Kabuslar ✔️ (Minsung)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin