"Bu raporun iki kopyasını istiyorum. Arkalı önlü olacak. Ayrıca şunu da evrak bölümüne bırak." Uzattığı kağıtları ve defteri aldım. Bana bakmadan bilgisayarla uğraşmaya devam etti ama bir yere gitmediğimi fark etti. Ona gülümseyerek bakmaya devam ederken göz altından beni izledi.
"Ne söyleyeceksen çabuk söyle." Beklettiği için sürekli soğuyan kahvesini içerken yüzünü buruşturdu. "Efendim, raporları-" Cümlemi kesip beni kovmak istercesine elini salladı. "Kopyaları çıkar, sonrasında ne yapıyorsan yap."
"Evet Efendim!" Heyecanımı yatıştırmaya çalışarak hızlıca eğilip teşekkür ettim. Diğer memurların çalıştığı masaların arasından geçerken kağıtlar sanki kaybolabilirmiş gibi sıkıca göğsüme bastırdım.
Leeji ile göz göze geldiğimizde başını ileri uzatarak bilgisayarın arkasından beni izledi. Göğsüme vurarak kağıtları gösterdiğimde heyecanla yerinden kalktı. Ne yazık ki peşime takılmadan önce sorumlu memurundan izin almalıydı.
Gri halıfleksle kaplanmış uzun koridordan geçerek asansöre ilerledim. Şanslıydım ki öğle arası henüz bitmemişti, yani kurumda kimse yoktu. Asansörün düğmesine bastım, gelmesi bir dakikadan az sürdü. Kapı açılır açılmaz kendimi içeri atıp eksi bire bastım.
Raporu okumamak için kendimle savaşmak zorundaydım. Fotokopi odasında kağıtları çıkarken sakince uzun uzun incelemek istiyordum.
Bir yıllık stajımın henüz başında olsam da şimdiden büyük bir hayal kırıklığı içerisindeydim. Otopsi yardımcılığı için staj yapan birini duyduğunuzda kulağa adli tıp uzmanlarına yardım eden, en azından adli tıp laboratuvarında cesetlerle uğraşan biri gelirdi. Öyle olmalıydı. Tabii evrak işleri bölümüne atanıp tüm gün oraya buraya yazılmış raporları götürmeniz gerekmeseydi.
Şimdiyse bölüm grubunda yazılan, laboratuvara atanmış arkadaşlarımın inanılmaz hikayelerini okuyup kıskançlık duymaktan başka yapacak işim yoktu. Yani fotokopi çıkarmadığım zamanlarda.
Bodrum katının serin havasına geçerek laboratuvara en yakın olduğum fotokopi odasına doğru yürümeye başladım. "Stajyer!" Duyduğum bağırışla hızlı bir nefes alıp verdim. Yine her şey başa sarıyordu. Arkamı dönüp aşırı kibarlığımı takınarak eğildim. "Buyrun Efendim."
"Kang'ın stajyerisin de mi sen?" Başımı salladım ama sonra evet diye ekledim. Orta yaşlı insanlarla aramızda her zaman gergin bir çizgi vardı. Kendi stajyerlik dönemlerinde süründükleri için bizi de bitirmeye yer arıyor gibilerdi.
"Ne yapıyorsun burada? Boş boş dolanmıyorsun değil mi?" Çok komik bir espri yapmış gibi güldü ve omzuma vurdu. Ne yaparsam kabalık olur bilmediğim için yere bakıp göz göze gelmemeye çalışıyordum. "Raporların fotokopisini çıkarmak için buradayım Efendim."
"Hmm tamam tamam." Bir şey demiyordu. Gitmeli miydim yoksa kalmalı mı? Biran önce raporları okumaktan başka bir şey istemiyordum. "Bu tarafa geçince bize bir kahve getir." Kang Hyunga kahve getirmek problem değildi ama sanki yarı zamanlı bir baristaymışım gibi beni gören ve stajyer olduğumu öğrenen herkesin kahve istemesi inanılmazdı. "Tabii Efendim."
Bu durumu konuşmayı bitirmeye bir fırsat olarak gördüm ve yine eğilip arkamı dönerek uzaklaştım. "Dur çocuk! Adın neydi senin?" Koridorun sonundan dönmeden önce basitçe yanıtlayıp kaçarcasına oradan uzaklaştım. "Minho, Efendim. Lee Minho."
Kendimi fotokopi odasına atana kadar diken üstündeydim. Rapor okumaktan daha iyi bir şey varsa o da boş bir fotokopi odasıydı. Makineyi çalıştırıp kapağını kaldırdım ve A4 kağıdını dikkatlice köşeye doğru yerleştirdim. Hiç bitmeyecekmiş gibi tekrar eden mekanik seslerin sonunda eski makine ağırca ilk sayfasını çıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Kabuslar ✔️ (Minsung)
FanficÇocukluğundan beri asla görmemesi gereken şeylerle yaşayan Jisung peşinde sürüklediği intikam hırsıyla yanıp tutuşan bedenler tarafından yutulmak üzereyken ideallerine oldukça bağlı sıradan bir hayat yaşayan Minhoyla karşılaşır. - D*z yazı annecim b...