Kapı açıldı. Dışarıdaki kişi örttüğü kapşonla yüzü gözü belli olmayan dizlerinde siyah bir kaban giyinmişti. Bocaladı ve dizlerinin üzerine düştü ama bir saniye bile beklemeden geriye süründü ve hemen ayağa kalktı.
Uzun koridor boyunca koşturdular ben de hemen arkalarındaydım. Ama bu durumda Jisung da bu kişiyi görebiliyorsa ruh falan değildi. Garezler yetmezmiş gibi birde gerçek insanlar tarafından mı takip ediliyorduk şimdi?
"Dur!" Jisung adama doğru bağırdı. Oldukça hızlı bir şekilde en üst kata çıktılar. Bense nefes nefese bir halde gerilerindeydim. Bir alt kattan onları gördüm demir kapıyı açtı Jisung'da peşinden karanlığa girdi.
Onu tuzağa mı çekiyordu? Tek başına gibi görünüp bizi yakalayacak mıydı? Aklımda tonlarca senaryo geçerken hislerime güvenmeyi seçerek boşa konuşmuş gibi olsam da zihnimden Felix'e bağırıp üst katta olduğumuzu ve birini kovaladığımızı söyledim.
Nefes nefese girdikleri kapının önüne geldim. Ciğerlerim patlayacak kadar yansa da dinlenmeden karanlığa daldım. Gözlerimin alışması için beklememe gerek yoktu. Temizlik eşyalarının olduğu bu odada dışarıya açılan bir kapı vardı.
"Sonunda!" Jisung hemen önümde tedirgin bir şekilde bekliyordu. Çatıdaydık ve kovaladığımız adam yüzü bize dönük bir halde kenardaydı. "Asıl kişi de geldiğine göre konuşmaya başlayabilirim."
Sanırım bir arbede yaşanmıştı çünkü üstündeki montu çıkmıştı. Kısa siyah saçları bir çocuğun elinde eziyet görmüş bebek gibi yamuk yumuk kesilmişti. Kirli sakalı ve karanlığa rağmen net şekilde görebildiğim yüzü yara bere içinde ve mosmordu.
"Bana yardım edebileceğini söylediler..." Gözlerindeki deli bakış acı doluydu. Telaşlı bir halde dönüp arkasına baktı ve yeniden bize. "Yanımıza gel. Bunu konuşabiliriz." Jisung ilerlememem için elini göğsüme koyup beni tuttu. Atlayacaktı bir şeyler yapmak zorundaydık.
"Bunu istemedim." Elindeki silahı bize doğrulttuğunda telaşla geriledik. "Gerçekten istemedim..." Ağlamaklı bir sesle konuştu vücudu tir tir tir titriyordu. "Ben öldüm. Zaten yeteri kadar acı çekmedim mi?"
Kendi kendiyle konuşurken yukarıya doğru bakıp yakardı. "Eğer ne olduğunu anlatırsan-" Sinirle dişlerini sıktı ve silahı Jisung'a tuttu. "Sus!"
Tekrardan bana döndü ve yalvarmaya başladı. "Lütfen... lütfen senin yardım edebileceğini söylediler. Diğerlerini kurtardığını."
"Eğer sorunun ne olduğunu söylemezsen sana yardım edemeyiz." Tekrardan arkasına baktı ve biraz daha geriledi. Yavaşça adım adım ona yaklaşmaya çalışıyordum. "Aşağı in ve bunu konuşalım."
"Hayır hayır! Geride dur!" Silahı sallayıp bağırınca ellerim havada kalakaldım. "Fazla vaktim yok" dedi yeniden arkasına bakarken. "O beni uyandırdı. Diğerleri gibi öldürmemi söyledi- böylece kurtulursun dedi ama..." Histeriye kapılmış gibi titriyordu bana bakmadığı için ilerlemeye devam ettim.
"Ama ben öldürmedim. Ben hayatımda daha önce kimseyi öldürmedim. Beni anlıyor musun?" Ona bu kadar yakınken şimdi fark edebildiğim boynundaki kesik kararmış sanki tüm kanı çekilmişti. "Onu ben öldürmemiştim. Ben- ben onu korumaya çalışıyordum sonra-" Sesi giderek kısıldı artık yapabildiği tek şey hıçkırıklar içerisinde ağlamaktı.
"Lütfen bana yardım et." Acı içinde fısıldadı. "Yoksa geri geleceğim sürekli. Yeniden yeniden..."
"Çocuklar!" Sanırım göndermeye çalıştığım mesaj işe yaramıştı çünkü ekibin geri kalanı gürültüyle çatı katına daldı. Ama çok geçti. Elimi ileri uzattım ve o kendini geriye bırakırken tişörtünü tutmayı denedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Kabuslar ✔️ (Minsung)
FanfictionÇocukluğundan beri asla görmemesi gereken şeylerle yaşayan Jisung peşinde sürüklediği intikam hırsıyla yanıp tutuşan bedenler tarafından yutulmak üzereyken ideallerine oldukça bağlı sıradan bir hayat yaşayan Minhoyla karşılaşır. - D*z yazı annecim b...