Tıpkı yaşayan bir canlı gibi kablolarını aydınlatan ışıkla çalışan bu devasa makine bulunduğu yeri sarsıyordu. Bu büyük gürültünün arasında hala kurtulduğumu fark etmeyen ya da artık amacına ulaştığı için benimle ilgilenmeyen adam keyifle şaheserini izliyordu.
Ne yapacağımı bilmiyordum ama düşünmeden hareket edip hislerimi dinleyebilmek ve içimde çığlık atıp duran tarafı göz ardı edebilmek için kendimi zorladım. Güçlükle dizlerime tutunarak başarısız birkaç ayağa kalkma denemesi yaşasamda en sonunda sürünerek masaya ulaştım.
Elimi üzerine koyup destek almaya çalışarak kalkmayı denediğim bu masanın yüzeyi tıpkı insan derisi gibi hissettiriyordu. Eğer bir midem olsa şu an kesinlikle kusmuştum.
Gözler burun ve kulaklar... masanın her yerinden görünen ve hala hareket eden bu organlara elimi sürmemek için büyük bir çaba sarf ettim.
Tek düşünebildiğim ve emin olduğum benden çaldığı şeyi geri alabilmekti. Geniş bakır kasenin içerisine işlenmiş şekillerin arasına dolan ve devamlı titreyen bu mavi ışık bana aitti. Avcumu üzerinde tuttum ama bir işe yaramadı. Kaseye çekiştirdim ışığa parmaklarımla dokunmaya çalıştım ama sonuç yine aynıydı. Ne yaparsam yapayım onu geri alamıyordum.
"Minho..." Birinin dikkatimi çekmek için fısıldadığını duydum. Bu tanıdık azarlayan ses tonuyla şaşkınlıkla öylece önüme bakarken gözlerimin dolmasına en olamadım. "Leeji?"
Başımı telaşla çevirip sesin geldiği yeri bulmaya çalıştım. Sonra onu gördüm. Kırmızı toz yığınları fırtınayla savrulurken yüzünü belirsiz olsa da seçebildim. Gerçek miydi yoksa sadece bu garip yerin oyunlarından biri mi? Ama bunun için düşünmeme gerek yoktu. O ölmüştü ve ben ölen insanların ruhunu görebilen biriydim öyle olmalıydı. Eğer en ufak bir ihtimal bile varsa...
"Selamlaşmarı sonraya bırakalım. Acele ette al şu şeyi..." Tedirgin bir şekilde ileriye bakıp adamı kontrol ederken kırmızı toz yığınında savrulan görüntüsü giderek netleşiyordu. "Ama nasıl?" Yaşaran gözlerim dur durak bilmeden akarken onun ölümüne yol açanın ben olduğumu düşünmekten başka bir şey yapamıyordum.
"Minho!" Beni kendime getirmek istercesine uyaran bir tonla konuştuğunda hüzünle ona baktım. "Burası gerçek dünya değil aptal kendine gel ve bir şeyler yap. Ne bileyim psişik olan sensin aldığını falan hayal etsene işte."
Derin bir nefes aldım ve avucumu tekrardan kasenin üzerinde tuttum. "Burası fiziki dünya değil Minho. Burası fiziki dünya değil..." Kendime tekrar edip durduğum bu gerçek ikimizi de eşit kılmalıydı. Benden daha fazla şey biliyor olabilirdi ama yapabileceğimiz şeyler aynı olmalıydı.
Gözlerimi kapatıp karanlığa daldım giderek yavaşlayan sesler sanki zamana sıkışıp kalmış gibi duraklarken nefes alış verişim tek duyduğum şeydi. Siyahlığın içerisinde ufak mavi bir nokta belirdi. Sanki görüşümü işgal ediyormuş gibi giderek büyüyen bu nokta saydam bir şeyin içine sıkışıp kalmıştı.
Evinden uzaklaştığı için korkmuş bir hayvana benziyordu ait olduğu yere gidebilmek için çırpınan... Uzandım ve küreye dokundum. Çatlayan cam parmağımı her vuruşumda büyüdü ve sonunda paramparça oldu.
Kurtulan ışık üzerime doğru hücum ederken nefesim kesildi. Hissettiğim bu ani güç sanki tüm damarlarıma akıp bedenime yayılıyordu. Çok daha farklı bir kapıyı açmışım gibi...
"Sen! Geri zekalı ölümlü çocuk..." Makinenin ağır gürültüsü kapandı geriye kalan fırtına arasında onun bağırışını duymamak imkansızdı. "Asırlardır bunun için uğraşıyorum. Sırf senin gibi aşağı bir yaşam formu gelip bozsun diye mi!?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Kabuslar ✔️ (Minsung)
FanficÇocukluğundan beri asla görmemesi gereken şeylerle yaşayan Jisung peşinde sürüklediği intikam hırsıyla yanıp tutuşan bedenler tarafından yutulmak üzereyken ideallerine oldukça bağlı sıradan bir hayat yaşayan Minhoyla karşılaşır. - D*z yazı annecim b...