"İyi misin Efsa?" Yunus'un sorusuyla kafamı salladım.
"Biraz halsizim, yemek yemek istemiyorum."
"Yine mi? Yemediğinde daha çok halsizleşiyorsun Efsa." Çocuk edasıyla omzumu silktiğimde bir abi gibi saçlarımı okşadı.
"Ne olduğunu bilmiyorum ama sevdiğin şeylerle dolu olan tabakla birazdan geleceğim. Kapıyı çaldığımda aç." Kafamı salladım gülümseyerek.
Twitter'da etiketlendiğim tweetlere baktım.
İnsanlar ne kadar seviyordu, hakkında hiçbir şey bilmediği kişileri yargılamayı.
Hakkında konuştukları insanların kalpleri yokmuş gibi sallamayı.
Birkaç dakika sonra kapı çaldığında ayaklandım.
Yunus, sevdiğim şeylerle dolu tepsiyi bana uzattı.
"Bir şey olursa yaz." Kafamı salladığımda saçlarımı karıştırmıştı.
Karşı kapıdan çıkan Mert Hakanla göz göze geldiğimizde yüzümdeki gülümseme soldu.
Bakışları elimdeki tepsiye kaydığında kaşları çatıldı.
Neden bizimle yemiyorsun der gibi bakıyordu.
Yunus'un ardından kapıyı kapadığımda yemekle beraber odaya ilerledim.
Açtığım diziyle birlikte en sevdiklerimi yiyordum.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Sahil buradan biraz uzaktaydı, bu soğuk havada ne diye gittiğimi bilmiyordum ancak deniz beni küçüklüğümden beri rahatlatırdı.
Taksiye uzattığım paranın üstünü aldıktan sonra taksiden indim. Soğuk hava yüzüme çarptığında gülümsedim.
Sahilin kenarına ilerleyip kumlara oturduğumda denizin kokusu bile o kadar iyi geliyordu ki.
Bu havada girsem, hasta olurdum biliyorum.
O yüzden sadece izlemekle yetindim.
Yunus arıyor...
"Nerdesin Efsa?" endişeli sesi kulaklarıma dolduğunda ona haber vermeyi unuttuğumu fark ettim.
"Geziyorum Bursa sokaklarında kardeşim." Söylediğim şeyle derin bir nefes aldı.
"Aptal, neden haber vermedin?"
"Unutmuşum."
"İyi tamam, geç kalma."
Ona sevgi dolu cümleler sarf ettikten sonra telefonu kapamıştım.
Yanımda bir hareketlilik hissettiğimde bakışlarım sağıma döndü.
"Selam."
"Selam."
Yanıma oturan çocukla gülümsedim. Yüksek ihtimalle aynı yaştaydık ya da benden bir yaş büyüktü. Yeni çıkan sakalları ve dağınık saçlarıyla gayet yakışıklı bir adamdı.
"Bu soğukta sen ve ben dışında kimse buraya gelecek kadar sıkıntılı değil sanırsam?" Söylediği şeyle gülümsedim.
"Belki de."
"Senin sorunun ne?" sorgulamasıyla kafamı iki yana salladım. "Senin sorunun ne?" Beni taklit ettiğinde gülümsedim.
"Sen anlatırsan anlatırım." Söylediğim şeyle kafasını salladı ve kendi sorunlarından bahsetti.
Ona uzun uzun çözümler aktardığımda, kendi sorunlarıma karşı da bunları uygulasam belki de mutlu olacağımı hissettim.
"Peki sen? Senin gibi güzel bir hanımefendi, neden üzgün?" Söylediği şeyle başımı hafifçe öne eğip gülümsedim.
"Bazen hayatından çıkarsan da izleri kalacak insanlar vardır. Fiziksel veya ruhsal olarak sende derin yaralar açmış insanlar, özellikle de bu insanlar hayatından çıkaramayacağın insanlarsa... Ne yapardın? Acılarından nasıl kurtulurdun." Bu sorumla gülümsedi ve cebinden sigara paketini çıkardı.
"Böyle."
Ya yaşadığın şeylerin acısını dindireceğini bilsen Akgün?
Aklıma onun sözleri geldiğinde gözlerimi kaçırdım.
Sigaraya başlayamazdım, küçüklüğüme verdiğim bir söz vardı.
Çok büyük bir sorunum olmadıkça, sigaraya başlamayacaktım.
Ama bazen bazı şeyler dayanılmaz hâle geldiğinde ve hayatımdan vazgeçeceğim raddeye geldiğimde daha acısız intihar şekilleri olduğunu da unutmamam gerekirdi.
Yaralarım henüz derinleşememişti, kapanmaya yüz tutan yaralarımı saracak yara bandı da sigara değildi ve daha üretilememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Redamancy || Mert Hakan Yandaş
Fanfiction"Senden nefret ediyorum aptal." Söylediğim şeyle kafasını salladı iki yana. "Hayır, benden nefret etmiyorsun." Bu söylediğiyle yumruklarımı sıktım. "Hayır, senden nefret ediyorum Yandaş." "Nefret ettiğin birinin dudaklarına bu kadar hasret kalırmış...