24 Aralık 2005
Kardeşi doğduğundan beri, özellikle de annesi babası onları terk ettiğinden beri Doruk kardeşini işlenmemiş bir mücevher olarak görüyordu.
Henüz çok küçüktü ama kardeşine baba olmuştu, en azından kardeşi onu babasının yerine koyuyordu.
Kardeşi yaptığı yemeklerden zehirlendiğinde henüz beş yaşındaydı. Kardeşi beş yaşında hayata veda etmişti ve Doruk kendini hep kardeşinin ölümünden sorumlu tutmuştu.
Sürekli yeni yemek alamıyordu, parası yetmiyordu. Okulunda diğer öğrencilerin ödevlerini yapıyor ve onlara özel ders veriyordu, bu şekilde harçlığını çıkarıyordu. Ancak karınlarını doyurmaya yetmiyordu.
Kardeşi, ağabeyini üzmek istemediği için bir şey söylemese de ağabeyi uykusunda aç olduğunu sayıkladığını duyuyordu. Ne zaman sayıklasa Doruk'un boğazında bir yumru oluşuyordu, kalbinin acıdığını hissediyordu. Kendi açlığı umurunda değildi ama kardeşinin gözünün önünde acı çekmesi onu bitiriyordu.
Henüz sekiz yaşında bir çocuktu, tek yapabildiği makarnaydı. Yoğurt alacak parası olmadığı için makarnayı hep sade yapıyordu ama kardeşi bir an olsun şikayet etmemiş, yaşına rağmen ağabeyini üzmek istememiş ve çok güzel olduğunu dile getirmişti.
Yaptığı makarnanın üzerinden neredeyse bir hafta geçmişti. Yemek bitmek üzereydi ve Doruk kara kara ne yapacağını düşünüyordu. Okulda verdiği özel dersler artık yetmiyordu.
Kardeşine makarnayı yedirememişti, artık tadı ekşimişti ve bozulmuş olduğunu düşünüyordu. Kardeşini aç yatırmaya gönlü razı gelmese de çaresizdi, en çok da bu yakıyordu canını. Her duyguya katlanırdı fakat çaresizlik canını çok yakıyordu.
Kardeşi ilk defa o gece ağabeyine aç olduğunu haykırdı, Doruk'un canı öyle çok yandı ki; kalbini kemiren bu çaresizliğin o an kalbini durduracağına inandı. Kardeşinin kocaman bal rengi gözlerinden yaşlar akmasına dayanamıyordu. Onun ağlamasına dayanamıyordu.
Saçlarını okşadı kardeşinin, uyuması için yalvardı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu, çaresizliğin kemirdiği kalbine yumruklarını vurdu. İlk defa o an kalbi dursun istedi, henüz sekiz yaşındaydı.
Uyuyan kardeşinin dudaklarının arasından ince bir melodi dökülüyordu, Doruk'un dinlemekten nefret ettiği bir melodiydi çünkü başını ağrıtıyordu, yine de kardeşinin başından ayrılmadı ve saçlarını okşayarak melodiyi dinledi.
Gece boyu hiç uyuyamamıştı, kardeşinin başında beklemiş, uykusunda akan gözyaşlarını silmişti. Onun akan her bir göz yaşı için canını feda etmek istedi fakat bunu yapamıyordu. Kendini bunun için fazla korkak buluyordu.
Dersinin başlamasına iki saat vardı, Doruk okula gitmeden önce eczaneye uğradı ve hayatının belki de en doğru ve en yanlış kararını verdi; o an doğru ve yanlış birbirine karıştı.
Aldığı fare zehrini elindeki son parasıyla aldı ve beklemeden eve gitti. Düşünmek istemiyordu, düşünürse vazgeçerdi; biliyordu.
Elleri titriyordu, anne ve babası onu terk ettiğinde böyle titremişti, kardeşine ve ona bıraktıkları mektubu eline alırken eli böyle titremişti. Henüz okumayı yeni öğrenmişti ve okuyamamaktan çok okuyacaklarından korkuyordu.
Yine elleri titriyordu, zehri bir tabağı bile doldurmayacak makarnaya boşaltırken elleri hiç titremediği kadar titriyordu.
Zehri döktü, makarnaya iyice yedirdi. Zehri soluduğu an öksürmeye başladı, burnunu tutarak makarnayı tabağa döktü ve yanına bir çatal bıraktı. Gözlerinden akan yaşlar durdurulamaz bir noktaya gelmişti ama onun canını yakan gözyaşları değil kalbine akacak olan kardeşinin gözyaşlarıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Sokaklar
Action"Yıllardır polis teşkilatı olarak peşindeydik. Her işlediği suçta, her kurbanında, medyaya onun yüzünden yansıyan her haberde bir nefes kadar yakınındaydık. Bir şeytan gibi içimize sızmıştı. Bu profesyonel suçlunun kendime en yakın gördüğüm insanlar...