24. Bölüm 🔪

119 7 77
                                    

İnsanın kalbi ve aklı bağımsız çalışabilir miydi? Benimki çalışıyordu.

Kafam allak bullaktı; nasıl bir yol izleyeceğimi, bir sonraki hamlemi, bir sonraki hamlelerini bilmiyordum. Öyle ki, sonraki hamleyi kimin yapacağı bile belirsizdi.

Deniz ile konuşmamız sonucunda kanıtlayabildiğimiz yalnızca iki şüphelimiz vardı: Yasmin ve Pamir.

Diğerleri ile ilgili ise elimizde kesin bir kanıt yoktu fakat herkes gözümüzde şüpheliydi. Bu savaşın ortasında kimseye güvenemezken Deniz ile nasıl birlik olmuştuk akla mantığa sığmıyordu. Deniz söylediği gibi insanları kolayca etkisi altına alan ve onları yönetebilen biriydi, bu yüzden Pamir'den ne kadar şüphelenirsem Deniz'den de o kadar şüphelenmem gerekirdi fakat bu savaş meydanında ondan başka güvenebileceğim kimse yoktu. Belki de geçmişini bildiğim için diğerlerine kıyasla ona güvenim daha fazlaydı, bilmiyordum ama tek bildiğim bu savaş meydanında biriyle birlik olmam gerektiğiydi.

Akşama doğru evlerimize dağılmıştık, duyduklarımdan sonra Pamir'in evine gidememiştim. Nereye gitsem farklı bir anı, farklı bir hayal kırıklığı, farklı bir acı vardı. Yüreğimi dağlayan tüm bu duygular canımı yaksa da evime gitmem gerekiyordu, Pamir'in yanına dönemezdim, biliyordum.

Anahtarı kilide yerleştirirken derin bir nefes aldım, göreceklerime hazır olmadığımı biliyordum, yine de anahtarı çevirdim ve eve girdim.

Her yerde anılar vardı; annem bizi terk ettiğinde abimin beni odamda teselli edişi, küçükken salonda oynadığımız oyunlar, mutfakta tatlı yapmayı deneyip her yeri dağıtmamız, annemin bize kızması...

Şimdi hiçbiri yaşanmamış gibiydi. Tüm anılarımda olan abim, şimdi yanımda yoktu. Tüm anılarımda olan annem, şimdi yanımda yoktu. Tüm anılarımda olmasa da hatırladığım tek tük anıda var olan babam, şimdi yanımda yoktu. Hiçbir anımda olmayan kız kardeşim, şimdi o da yanımda yoktu.

Tek başımaydım, ailemin ayakta kalmayı başaran tek parçasıydım. Bütün duvarlar yıkılmıştı ama ben hasarlı bir duvar olarak evi ayakta tutuyordum. O ev, ailemdi.

Hasar almıştım, diğer duvarların yıkılması bana da zarar vermişti ama hala ayaktaydım, yıkılmamıştım. Yıkılmamalı ve ailemden geriye kalan son kişi olarak ailemi ayakta tutmalıydım. Benim yıkılıp yıkılmamam ise davaya bağlıydı. Eğer davayı çözemez ve örgüt liderini bulamazsak ekipteki herkes yavaş yavaş ölecekti, tıpkı Doruk gibi.

Üzerimi bile değiştirmeden yatağıma uzandım. Bugün öğrendiklerim aklımın sınırlarını zorlayacak kadar ağırdı, kolayca hazmedemiyordum.

Yorganıma sıkı sıkı sarılıp telefonumu elime aldığımda Pamir'in defalarca aradığını ve mesajlar attığını gördüm. Ne yapacağımı bilmiyordum, cevap vermeli miydim yoksa görmezden mi gelmeliydim?

Görmezden gelmek bana bir şey kazandırmayacağı gibi her şeyi daha fazla karıştıracaktı. Bunu istemiyordum. Duygularımın çığlıklarını bastırmam ve dava hakkında Pamir'den güncel olarak bilgi almam gerekiyordu. Deniz haklıydı, bu savaş meydanında duygulara yer yoktu. Ben de gerekirse aşkımı kalbime gömüp varımı yoğunumu dava için ortaya koyacaktım. Hepimizin canı söz konusuydu, bu basit bir şey değildi.

Bildirimlerin üzerine tıkladım ve mesajları gözden geçirdim.

Efsun, iyisin değil mi? -15.04
•Bir problem var mı, iyi hissediyor musun?-15.22
•Efsun? -16.01
•Güzelim endişeleniyorum. -16.57
•Kaç saat oldu, cevap vermedin. -17.17
•Gerçekten endişeleniyorum, çıkarken de iyi değildin. -17.49
•Yerini söyle seni alayım hemen. -18.13
•Yirmi dört saat içinde gelmezsen bütün emniyeti alarma geçireceğim, Efsun. -18.42
•Tehlikede misin? -18.53
•Arıyorum aç lütfen. -19.01
•Kafayı yiyeceğim artık. -19.15

Kanlı SokaklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin