25. Bölüm 🔪

130 6 94
                                    

Arabama atlayıp son sürat sürdüm ve kısa sürede emniyete vardım. O anki heyecanla kimseye haber verememiştim, emniyete gelen olmuş muydu bilmiyordum ama tek bildiğim içimdeki öfkeyle harlanan ateşin arttığıydı.

Nasıl emniyete sızabilirlerdi? Telefonları dinlemelerini bir noktada anlayabilirdim ama kendileri emniyetin içinde yer edinirken insanlar nasıl fark etmemişti? Nasıl engel olmamışlardı?

Bu durumda iki seçenek vardı: Ya emniyette bizden daha üst konumdakiler buna izin vermişti ya da lider emniyette üst konumdaydı. Bu da benim savcılara karşı olan şüphelerimi katlayarak arttırıyordu.

Sonuçta statü olarak biz polislerden daha üst konumdaydılar ve emniyette sözleri geçiyordu, emniyetteki yetkililere bunu kabul ettirmiş olabilirlerdi.

Yine de net bir kanıya varmak doğru değildi ama benim düşüncem savcılardan biri olduğu yönündeydi. Bu durumda davadan çekilmeyip bizimle devam etmeleri bize büyük zarar verecekti, biliyordum. Sığınaklarını bulduktan sonra bizzat müdürle konuşmalı ve yeni bir savcı atanmasını istemeliydim. Sabıkamız olmasa bile tehlikedeydik, her an zarar görebilirdik. Sonuçta davadan çekilen ekipteki kız -Efsun- ve Pamir suikaste uğraşmışlardı. Pamir'den şüphelendiğim iki kişiden biri olduğu için ondan emin değildim fakat bildiğim kadarıyla Efsun'un hiçbir sabıkası yoktu, yine de zarar görmüştü. Ölmesek bile zarar görme ihtimalimiz vardı ve bu beni korkutuyordu.

Koşar adımlarla çalıştığımız yere çıkarken Göktuğ'un orada olduğunu gördüm. En azından benimle birlikte birinin daha gelmesi içime su serpmişti.

"Göktuğ?" dedim sorgular bir ses tonuyla. Açık kumral saçlarıyla aynı renk gözlerini bana çevirdi ve şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Arya? Mesajı gördün değil mi?" hızla başımı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım.

"Ben de." dedi ve derin bir nefes vererek sandalyesine sırtını iyice yasladı. Bu kadar rahat olması beni şaşırtmıştı.

"Nasıl bu kadar rahatsın? Hemen yerlerini bulmamız gerekiyor, henüz geç kalmadık-"

"Arya," diyerek sözümü kesti. "elbette bize ipuçları verecekti ama yerini şu saniye öğrensek bile orada olmadığına adım kadar eminim." dedi liderden bahsederek. "Kendini bir anda yakalatmaz, bizimle oynamaya devam edecek çünkü bir süre kaybedip oyundan zevk alması gerekiyor." Başını iki yana salladı. "Karşımızda sağlıklı bir insan yok, bunun farkına var."

Dudaklarım aralıklı bir şekilde kaldığında sertçe yutkunarak geri kapattım. Haklıydı, karşımızdaki sağlıklı bir insan değildi. Belki de bizi kukla gibi yönetecek ve biz her yanlış yola saptığımızda bundan keyif alacaktı ama başka çaremiz yoktu. O bizimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynayacaktı ama yolun sonunda ona ulaşacaktık, buna değerdi.

"Nereden biliyorsun?" dedim hiddetle. "Belki de tam da böyle düşüneceğimizi bildiği için orada ve gelmeyeceğimizi bile bile bizi bekliyor."

Göktuğ dudaklarını aralayıp bir şey diyeceği sırada bakışları kapıya odaklandı, kaşlarımı çatıp arkamı döndüğümde nefes nefese kalmış Birce'nin içeri girdiğini gördüm.

"Mesajı gördünüz değil mi?" diye sordu nefes nefese. Alnında ter damlacıkları birikmişti ve koyu kahverengi, kısacık saçları ensesine yapışmıştı, eliyle saçlarını itekledi.

Başımızla onu onayladığımızda Birce'nin aksine sakin ama tedirgin adımlarla içeri girdi Kaan. Koyu bakışlarında ilk defa heyecana şahit olmuştum. "Mesaj..." cümlesine devam etmesine gerek kalmadan onu onayladığımızda sandalyesine kurulup derin bir nefes verdi ve heyecanını dizginlemeye çalıştı.

Kanlı SokaklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin