Deniz
Hepimiz yıkılmıştık, sakin ve soğukkanlı olmaya çalışsam da ben de yıkılmıştım, bunu kabullenmek ise zordu.
Olayın üzerinden birkaç saat geçmişti, aramızda tek sakin kalan Pamir ile Yasmin'di. Savcı olduklarından olsa gerek daha soğukkanlılardı.
Hepimizin üzerine ölü toprağı serpilmişti sanki, Doruk'un üzerine atılacak olan o toprak, daha şimdiden bizim üzerimize atılmıştı. Doruk'la beraber hepimiz ölmüştük. Gömülmeyi bekleyen, yaşayan ölülerdik. Ruhumuz ölmüştü, bedenimiz ise yaşıyordu.
Evlerimize dağılmıştık, emniyette yas tutmak yerine evde dinlenmek daha doğru gelmişti.
Yasmin benim halimi gördükten sonra beni eve bırakmak istemişti fakat reddetmiştim, kimsenin daha fazla bu halimi görmesini istemiyordum. Birine ihtiyacım varmış gibi görünmek zayıflıktı ve ben zayıf olmak istemiyordum.
Saatlerdir karşımdaki lacivert duvara bakıyordum. Evimin her bir yanı; duvarlar, mobilyalar, mutfağım, banyom... evimin her bir köşesi lacivertti. Lacivertin beni yansıttığını düşünüyordum.
Elimdeki kahve soğumuştu, evin içinde bir soğukluk dalgası hakimdi fakat bu insanın dışını değil, çürümüş ruhunu üşüten bir soğuktu.
Daha fazla önümdeki duvara bakarak saatler harcamak istemediğim için koltuktan kalktım ve kendime bir bardak daha kahve aldım. Kafein bağımlısı olmamama rağmen canım kahve istiyordu, Doruk'u düşünmeden edemedim. Gerçi saatlerdir tek düşündüğüm kişi Doruk'tu, aklımdan çıkmıyordu.
Hırkamın cebindeki telefonum çalmaya başladığında kahvemi yudumladım ve telefonu açtım. Arayan Yasmin'di.
''Yasmin?''
''Deniz...''
Kaşlarımı çattım. ''Bir şey mi oldu?''
''Hayır, bir sorun yok. Her şey yolunda. Bir saat içinde Ankara'daki ekip gelecek, onu haber vermek istedim. Bir de...''
''Bir de?'' dedim sorgular bir sesle, ardından kahvemden bir yudum aldım.
''İyi olup olmadığını merak ettim.'' dedi tek nefeste. Kaşlarımı kaldırdım, devam etti. ''Yani, pek iyi görünmüyordun. Doruk'un ölümü hepimizi etkiledi.''
''Öyle tabii.'' dedim soğuk bir sesle. ''Yine de gideni geri getiremeyiz.''
''Ben sadece...'' derin bir nefes verdi. ''Dağılmış görünüyordun-''
''Ben dağılmadım, savcı.'' dedim sert bir sesle. ''Ben hiçbir zaman dağılmam, ekibimden biri öldü ve doğal olarak üzüldüm, bu kadar. Kimseyle duygusal bağ kurmadığım gibi arkasından dağılacak kadar üzülmem.''
''Deniz...'' dedi şaşkınlıkla ''İnsanlar sözlerine inanıyor olabilir ama ben senin emniyetteki halini gördüm, neden inkar ediyorsun? Üzüldün, dağıldın, yıprandın, canın acıdı. Neden bunu saklama ihtiyacı hissediyorsun, Deniz? Sen insansın, üzülebilirsin, ağlayabilirsin, kırılabilirsin, kızabilirsin, mutlu olabilirsin, şaşırabilirsin...'' derin bir nefes verdi. ''Aşık olabilirsin, çünkü sen insansın, Deniz. Bunlar normal şeyler, diğer insanlar bu söylediklerine inansa bile ben inanmam, haberin olsun.''
''Neden?'' gözlerimi kıstım ve telefonu tutan parmaklarımı sıkılaştırdım ''Diğer insanlar inanır ama sen inanmazsın, diğerlerinden farkın ne?''
Kısa bir sessizlik oldu. ''Ben savcıyım da ondan.'' telefonun ardından kısık bir gülme sesi geldi ''Hadi, madem dağılmadın emniyete gel de ekiptekileri karşılayalım. Herkes geliyor.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Sokaklar
Action"Yıllardır polis teşkilatı olarak peşindeydik. Her işlediği suçta, her kurbanında, medyaya onun yüzünden yansıyan her haberde bir nefes kadar yakınındaydık. Bir şeytan gibi içimize sızmıştı. Bu profesyonel suçlunun kendime en yakın gördüğüm insanlar...