Bölüm 44

3.7K 307 112
                                    

Merhabalarr

⚡️✨️

Nasılsınız?

💓💓

Keyifli okumalar

🪻⚘️🌼🌷🌹🏵🌻🌺🌿🌸💮🪷🪻⚘️

1 ay sonra
★★★★★★

Yazar'dan
~~~~~~~~~~

O olayın üzerinden tam 1 ay geçmişti ve Baha hâlâ uyanmamıştı. Yiğit bu 1 ayda sevdiği çocuğun yanından hiç ayrılmamıştı. Çocuğu camdan izlemek Yiğit'i daha kötü yaparken Asım beyin ısrarları üzerine kısa da olsa Yiğit'in, Baha'nın yanına girmesine izin almıştı doktordan. Asım bey hem oğluna hemde oğlu yerine koyduğu çocuğa çok üzülüyordu.

Yiğit için 5 dakikalıkda olsa sevdiğinin yanında olması onun için yaşamak demektir.

Baha'nın hâlâ uyanmaması onu da etkiliyordu. Üzüntüden hiçbir şey yapmıyordu. Doğru düzgün yemek bile yemiyordu. Çalıştığı yerden de ayrılmıştı. Şu halde çalışacak kafada değildi.

Şimdi de Baha'nın odasına girdiği zaman giydiği özel kiyafetleri giyiyordu. Üzerini giyinip hazır olduğunda yoğun bakımın kapısını açıp içeri girdi. Yüzü solgun olsada  güzelliğinden hiçbir şey eksilemeyen çocuğa yaklaştı. Derin bir nefes alıp sevdiği çocuğun kokusunu içine çekti fakat burnuna hastahanenin berbat  kokusundan başka koku gelmemişti.

Çocuğun yattığı yatağın yanında onun için koyulan sandalyeye geçip oturdu. Çocuğun küçük sağ elini sıkıca tuttu. "Güzelim." diye konuştu. Sesinde yorgunluk, üzüntü vardı ama bu durum adamın umrunda değildi. "Nasılsın bugün?" Baha'nın cevap vermeyeceğini bilsede yinede sormak istedi. Onu duyduğunu biliyordu.

Yiğit iç çekip sıkıca tutuğu elin üzerine küçük buse kondurdu. Doğrulup tekrar çocuğun solgun yüzüne baktı. "Bugün de kuyruklu yıldızın hikayesini anlatacağım." tekrar eğilip çocuğun buz tutmuş elinin üzerini öptü. Dudaklarıyla onun buz gibi tenini ısıtmak istiyordu. Yorgun olsada onun yanına geldiğinde hikayeler anlatıyordu.

Adam başını kaldırıp çocuğa bakarak yorgun sesle konuştu.
Eski zamanlarda kandillerin zayıf ve titrek ışıklarını yüreklerdeki ışıklar parlatırmış. Yürekteki ışık az olanı çok edermiş, görünmeyeni görür, söylenmeyeni duyarmış.

Yürekteki ışığın dışardakı ışıktan güçlü olduğu bu eski zamanlarda insanlar geceleri yıldızlara bakarlarmış. İnsanlar yıldızlarla konuşamayı onlardan akıl ve fikir almayı bilir,yıldızların dilinden anlarlarmış. Çünkü göz ne kadar karanlıkta kalırsa ışığı görmeyi de karanlıkta yol bulmayı da o denli iyi bilirmiş.  Böylece bu ışığın az, sözün çok olduğu gecelerde binlerce yıl ötesinden gelen yıldızların söylediklerini duymayı da öğrenmiş insanlar.

Yıldızlar insanlara kah yol göstermiş, Kah ekim dikim zamanını söylemiş, kah fırtınaları haber etmiş. İnsanlar yıldız haritası çıkarmış. O haritalarla yollar gitmiş, denizler aşmışlar.

Ama bu kadar da değil. Yıldızların bir mahareti daha varmış: gönülden geçeni gerçek etmek.

Yiğit hikayeyi anlatırken çocuğun buz tutmuş elini kendi avuçlarının içine almıştı. Böylece onu ısıtacağını düşünüyordu. Derin bir iç çekip kaldığı yerden devam etti.

Hàmuş {BxB}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin