Hua Mao ve Lao Liang, Fang Yu'nun çıktığı haberini aldılar ve hastaneye koştular. Hua Mao, Fang Yu'nun görünüşünü görünce ağladı bile.
"Kahretsin, kız gibi olma!" Lao Liang, Hua Mao'yu azarladı ama kendi gözleri parlak kırmızıydı.
"Onu bu hale kim getirdi? Onu öldüreceğim!!" Hua Mao hastane odasının dışında kükredi ve hastanedeki insanların korku içinde uzak durmalarına neden oldu.
Lao Liang hiçbir şey söylemedi. Hastane odasının dışındaki sandalyeye tek başına oturdu, ifadesizdi. Elinde küçük bir bıçakla oynadı, çok küçük bir meyve bıçağı.
Kimse ona yaklaşmaya cesaret edemedi.Bu hastane odasının dışındaki koridorda, sıradan insanların onları gördükleri anda kaçınmak isteyecekleri ama tek bir ses bile duyulmayan yirmi kadar adam duruyordu.
Patron Luo Jiu'nun kendisi de geldi. Fang Yu'yu gördükten sonra Yang Lei'ye onu takip etmesini işaret etti.
Sessiz bir yer bulan Luo Jiu, Yang Lei'ye baktı: "Bana doğruyu söyle. Onu nasıl çıkardın?"Luo Jiu birini bulmuş ve parayı hazırlamıştı ama daha bu parayı kullanamadan Yang Lei'nin tek kuruş bile kullanmadığını duydu. Bir telefon görüşmesi ve ardından büroya girer girmez onu dışarı çıkarmayı başarmıştı. Onu alan araba bile bir polis arabasıydı.
"Jiu Ge, senden bir şey rica ediyorum, tamam mı?" dedi Yang Lei.
Luo Jiu ayrıldığında astlarına sadece bir cümle söyledi: "Kimsenin sorun çıkarmasına izin verilmiyor."
"Polise dokunamıyorsam, yine de o Zhou Er'e dokunabilirim, değil mi?" Hua Mao bunun peşini bırakamazdı.
"Lao Liang! Gidiyor musun, gitmiyor musun?!" Hua Mao ayağa kalktı ve Lao Liang onunla birlikte ayağa kalktı. Fang Yu'nun iyiliği için, bu iki kişi Luo Jiu'nun sözlerini dinlemedi bile.
"Kimse kıpırdamasın," Yang Lei, bakışlarını kaldırdı, "Bu işi bana bırakın. O adamı da bana bırakın!" dedi çok sakin bir şekilde konuşarak.
Fang Yu hastaneye girdikten kısa bir süre sonra Sun Ke, liderliğinde birkaç polisle geldi.
Sun Ke yanında büyük ve küçük çantalar getirdi, yüzü o sabah Yang Lei'ye bağıran kişiden farklı biriymiş gibi gülümsüyordu.
Sun Ke'nin polisleri göründüğünde, koridordaki tüm adamlar ayağa kalktı ve onlara baktı. Lao Liang ve Hua Mao onu tanımadılar ve bu üniformalı polislere şüpheyle baktılar.
Sun Ke bu oluşumu gördü ve içeridekinin Fang Yu olduğunu tahmin etti. Sun Ke kendini hazırladı ve hastane odasına girdi.
Fang Yu'nun başucunda sadece Yang Lei oturuyordu. Fang Yu hala uyanmamıştı.
"Xiao Lei, rahatsızlık için özür dilerim... Bu konu gerçekten bir yanlış anlaşılmaydı... yanlış anlama... Buraya özellikle özür dilemek için geldik... Bu... saygılarımın küçük bir göstergesi..."
Sun Ke, Yang Lei'nin kendisine bakan gözlerine baktı. Konuşurken her tarafı ter içindeydi.
Yang Lei'nin geçmişinin farkına vardığından beri Sun Ke'nin kalbi buz kesmişti. Bu kez işinin bittiğini biliyordu. Ama suçlanabilir miydi?
Asayiş Bürosu şefinin kan yeğeni ile toplumun dibindeki bu büyük gangsterin kardeş olduğunu nasıl düşünebilirdi? Kan kardeş mi? Bilseydi silah zoruyla da olsa böyle aptalca bir şey yapmazdı. Asayiş Bürosu şefinin kalçasına sarılmak varken, gidip büro müdürünün kalçasına sarılan var mıydı? Hangisi kalça, hangisi ayak parmağıydı? Sun Ke o kadar kör olabilir miydi? (Bu kalçaya popoya tutunma deyimi güç ve çıkar için kendinden daha üstün birine yakın olmak anlamına geliyor)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gold Class Fighter [BL Novel]
AcciónTAMAMLANDI ✓ Tür: Enemies to Lovers, Yaoi, Romantik, Aksiyon, Dostluk, Mafya, Yetişkin Bölüm Sayısı: 133 Yang Lei arkasını döndü. Rüzgarın sesiyle döndüğü an, kafasına bir tuğla çarptı. Yang Lei, birinin arkadan yaklaştığının farkında bile değildi. ...