3.7

1.5K 155 75
                                    

Bugün aldığı 6. paketinin son sigarasını içtikten sonra dumanı havaya verirken sonunu ağzına kadar dolmuş küllüğe bastırdı Han. O kadar çökük ve bitkindi ki gözlerini ardına kadar açacak mecali yoktu. Masada açılmış içki şişelerini kontrol etti. Bakarken yanlışlıkla birini yere düşürdü ve kırılmasına neden oldu. Bu onu daha çok sinirlendirirken bir şişeyi de bilerek eline aldı ve duvara sertçe atıp kırdı.

Evet, yine başlıyoruz. Perde önünde Han ile, perdenin arkasındaki Han aynı kişi değildi. O görebileceğiniz tatlı, sevimli bi o kadar da hırslı Han'dan artık eser yoktu. Diğer gençlerle konuşmayı bıraktığında mutlu maskesini çıkardı ve asıl kendini evindeki duvarlarına gösterdi. O iki haftada kırılmayan eşya, yırtılmayan kıyafet ve artık gözünden akacak yaş kalmamıştı.

Şişe kırılırken ayağa kalktı. Hiç birini toparlamadan salondan çıktı. Dış kapının yanındaki askıdan siyah şapkasını ve siyah ceketini aldı. Giyindikten sonra evden dışarı çıktı. Her ne kadar temiz hava onu mayıştırsada etrafta gördüğü çoğu şey yine içindeki yarayı sarsıyordu. Elleri cebinde, sadece sokak lambalarının aydınlattığı gecede yeni içkiler almak için 7/24 açık olan marketlere ilerledi.

O sırada yoldan geçen Beom ve Jeon'u gördü. Fazlasıyla gülüyorlardı. Kendisini fark etmesinler diye başını eğmişti fakat biraz geç kalmıştı.

" Şshh şu Han değil mi? Pişt baksana buraya!"

Jeon ilk önce davrandığında Han takmadan ilerlemeye devam etti. O anki sinirle ters bir şey yapmaktan korkuyordu.

" Şshh Olm sana diyorum HEY!!"

" Ne var!?"

" Aaa hiç oldu mu Han? Bize hiç sevgilinden bahsetmeyecek misin? Ups yoksa katil sevgili mi demeliydim?"

Evet, an itibariyle Han'ı kaybettik. Kafasını kaldırıp Beomgyu'ya baktığında içinden binlerce kere küfür etti. Alkolün verdiği etkiyle içindeki sınırı dışa yastıcaktı. Elini kaldırıp tam bir kere geçirecekken yanındaki Jeon hızlı davrandı ve gencin elini tuttu, bir yumruk geçirdi. Han yere düşerken boş kalmayı tekme atmaya başladılar. Han acı içinde bağırıyordu ama diğerleri bunu pekte umursuyor gibi değildi.

Yaklaşık bir kaç dakika sonra Han'ın gözleri acıdan kapanmıştı. İki genç bayıldığını zannederek durdu. Tam o sırada Han'ın anlam veremediği acı çekme sesleri duydu. O bulunduğu hal ile gözlerini açmak çok zor gelmişti. Yinede zorlayıp gözlerini hafifçe araladı. Tam dibinde Changbin vardı. Diğer tarafa baktığında ise Jeongin vardı.

Bi süre sonra Chang Han'ı yattığı yerden doğrulttu ve kaldırımın kenarına oturttu. Jeongin bir koşu az ilerdeki marketten su alıp geri döndü. Kapağını açıp Han'a uzattı. Genç yudum yudum duyu içti. Jeongin gencin önünde eğilip onunla konuşmaya başladı.

" Bu saatte ne işin var burda senin? Neden onlara bulaştın? Canın yanıyor mu? İyi misin?"

Sorular Han'a çok gelmişti sessiz kalarak sadece iyi olduğunu başıyla onayladı. Her halinden belliydi yorgun olduğu. Kafasını kaldırıp yerlerinden doğrulup çoktan sokağın sonuna hızlıca ilerleyen Jeon ve Beom'a baktı. Jeongin o sırada Chang'e kaş göz işaretiyle bir şeyleri ima etti. Chang onaylayip ayağa kalktı. Elini Han'a uzattı.

" Hadi kalk evine götürelim seni."

" Ben kendim gidebilirim, siz gidin."

" Hadi Han!"

Genç derin bir nefes verdi. Elini uzatan gençten tutundu ve ayağa kalktı. Yalpalayarak ilerlemeye başladığında diğer ikisi kollarına girip ilerlemeye başladı. Han ise yolda baygın baygın soru sormaya başladı.

" Siz...siz neden burdasınız?"

" Seni ziyarete gelecektik ama karşılaşma biraz erken oldu gibi. Asıl senin bu saatte burda ne işin var?"

" Markete gidiyodum.."

Bir süre sonra gençler hiç konuşmadan ilerlediler. En sonunda eve geldiklerinde Han anahtarı Jeongin'e verdi. O ise kapıyı açtı. Jeong başını ilk eve soktuğunda daha asıl olay olmayan şeyleri gördü. Kırılmış eşyalar, dağınık kıyafetler, resimler...

Gençler susarak hiç bir şey olmamış gibi içeriye girdi. Asıl bomba salondaydı. Yere saçılmış sigara paketleri, bir kısmı kırılmış boş içki şişeleri ve en önemlisi topluca çekildileri tüm fotoğraflar. Herşey heryerdeydi. Chang sessizce mırıldandı.

" Beyefendinin gece gece marketten ne alacağı belli oldu."

Han alkolün de verdiği etkiyle iyice mayışmıştı. Jeongin onu odasına götürüp yatırmasını söyledi Chanbin'e. Onaylayarak Han ile odaya gittiler. Girdiklerinde yine aynı manzara fakat daha minik hali vardı. Yavaşça Han'ı yatağa uzandırdı. Han ise kafasını koyduğu gibi gözleri kaydı ve uyumaya başladı. Chang üstünü örttü ve odadan çıktı.

Tekrardan Jeongin'in olduğu yere geldiğinde, elinde büyük bir poşet iler etraftaki kırılan ve boş şişeleri toplayan genci gördü. Ona yardım etti. Salonu güzelce toparladıklarında koltuğa oturdular. Başlarını aynı koltuk başlığına yaslayıp öylece tavanı izlediler. Kısık sesle konuşmaya başladı Jeong.

" Evet, tahmin etmiştim. Ama bu kadarını değil..."

" Han, böyle değildi. Minho ve Seungmin onun için gerçekten değerli sanırım. "

Jeong yavaşça kafasını kaldırmadan Chang'e döndü. O karanlıkta bile olsa parlayan yüzünü inceledi. Belkide o gece yüzünü zihnine kazımıştı. Bir kaç dakika sonra onu izlediğini fark eden Changbin'de başını ona çevirdi. İkili birbirlerinin yüzlerine bakıyordu. Chang o sırada kısık sesle konuştu.

" Seni seviyorum..."

Jeong sustu. Ama gülümsemeye başladı. Ufak bile olsa gülümsüyordu. Yavaşça Chang'in yüzüne yaklaştı. Hafif kafasını kaldırıp dudaklarını araladı.

" Bende..."

Dudaklarını birbirlerine değdirdiğinde Chang hareketsiz kalmıştı. Jeong ise gencin istemediğini düşünerek ayrılmıştı. Ama kısa sürmeden Chan gencin ensesinden tutup kendine tekrardan çekti. Bu çekişle Jeong devrilmemek icin Chang'in kucağına ona dönük bir şekilde oturdu. Bu öpücük gittikçe derinleşiyordu. Odanın tek gürültüsü olan o ıslak ses ile günü tamamen bitirdiler...

Zorbam [Chanmin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin