"Bir mermi silahı terketmese bile incitebilirmiş..."
Bir kez daha ölmeyi başarmıştım. Nasıl olduğunun bir önemi yok, desem yalan olurdu. Yabancı bir kadının, zaten karışık olan, aklımı karıştırmasıyla başlamıştı her şey. Elimdeki ne olduğundan bi'haber olduğum çiçeğe bakarken, kış lastikleri ucuz olan, bir araba bayır aşağı kayarak gelmişti. Ne kadar sert bir şekilde bana vurduğunu anlatmama bile gerek yoktu. Tek bildiğim şey...
Ölmüştüm.
Soğuk.
Soğuğu hissetmeye başladığım an açtım gözlerimi. Gözlerimi açar açmaz ellerimi kaldırıp da morgun metalik çekmesine vurduğumda, sedyeyi ittiren, adam önce nefesini tutmuş sonrasında ise şuurunu kaybetmişti. Gürültüyle yere düştüğünde kaşlarımı çattım.
"Bu ölüşümüz.."dedi Fısıltı utançla. "...en rezil anımızdı."
Gözlerimi morgta gezdirirken sinirle elimi alnıma dayadım.
"Hatırlatmana gerek var mı?"
Buz kesmiş bedenimi incelerken aklıma çiçek geldi. Dönüp etrafa bakındım önce. Sanki burada olabilirmiş gibi.
"Çiçeği düşürdük."
"Öldük, öldük! Ne çiçeği?" dediğinde üzerimdeki beyaz örtüyü ittirip doğruldum.
"Bunu gelde ona söyle. İnanır mı sence? Ölüp ölüp yeniden doğuyoruz." dedikten sonra eğilip üstüme baktım. Hiçbir şey yoktu. Hiçbir şey. Elimi enseme attıktan sonra az önceki beyaz kumaşa baktım.
"Onun yüzünden oldu zaten." dedi sinirle.
"Benim yüzümden." diyerek onu engelledim. Benim dikkatsizliğimdi ama dikkatimi dağıtan da oydu gerçi. Girmiş olduğum paradokstu.
Beyaz örtüyü belime bağlayıp arkamı döndüm ve birkaç adım attım. Zemin parçalanıp yeniden birleştiğinde ayaklarımın altında edildi karlar. Şarapnel parçalarına ve yerdeki uzun uzun izlere bakıp derince bir nefes aldım. Kardan bir çizik vardı resmen. Manav da kapalıydı üstelik. Gözlerimi dikkatle etrafta gezdirirken kırılmış saksıyı gördüm. Sessiz adımlar ile yanına gittim ve bir iki metre ötesinde çiçeği buldum. Kök kısmını bir miktar toprak ile avuçlarken kaşlarım çatılmıştı. Onca güç sahibi iken aptal bir çiçeği bile koruyamamıştım. Bunun özgüvenimi nasıl kırdığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Arkamı dönüp eve geldiğimde hızlıca mutfağa yöneldim. Sürahideki suyu döküp çiçeği sürahinin içerisine koydum. Birkaç beyazcığı kaybetmiştim. En azından kırılmamıştı. Birazcık yıpranmıştı sadece. Toparlardı sanırım.
Baş ucunda birkaç dakika bekledikten sonra banyoya gittim. Sıcak bir duş aldım ve üzerime kalın bir şeyler giyip dışarı ışınlandım. Marketten çiçek için toprak, kendim için ise bir paket sigara alıp tekrar eve geldim. Toprak torbasını dikkatle yırtım sürahinin içine döktüğüm esnada kapının zili çaldı. Biri çılgınlar gibi kapıya vuruyor bununla da kalmıyor zili de çalıyordu.
Benim kapımı kim çalabilir?
Kaşlarımı çatarak kapıya yöneldim. Evimin içerisini saran gürültü iyice meraklanmama sebep olmuştu. Kapının kolunu tutup da kendime çektiğimde Ela'nın endişeli yüzü ile karşı karşıya geldim.
"Alp?" dedi kaşlarını kaldırarak. O kadar kötü gözüküyordu ki ben de kötü oldum."Ela. İyi misin, ne oldu?" diyerek ona uzanmak istedim ama dokunma fikri korkuttu beni.
"Evimin ilerisinde kaza oldu." deyip de dizlerinin üzerine düştüğünde ellerim havada kaldı. Ben de diz çöktüm yanına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Meleğin İntikamı
Romance"Bana öyle bakma." Mırıltısı umurumda olmadı. Bir anda uzanıp dudaklarına dudaklarımı bastırdığımda biraz geri çekildi ama elini koluma koymadan edemedi. "Bu kadarı kafi değil mi?" dedi zihnimdeki Fısıltı. Arsızca beline uzanmış, kazağını...