"Tenimden silinmeyecek izler bırakan gözyaşlarım bir güneş kadar sıcak ve acımasızdı..."
İnsan, ne zaman insan olurdu?
Kendisi boktan bir yolun üzerinde yürüyüp de acı çektikten sonra bir başkasının o yolda yürüdüğünü görünce yardım eden mi yoksa sırf kendisi o boktan yoldan zar zor geçti diye onu da zorla geçirmeye itekleyen mi?
İkisi de insanı bir davranış değil miydi?
Empati de insanda vardı, kibir de. Sevgi de insandaydı açgözlülük de. Şimdi insan ne zaman insan olmalıydı?
Her duygu bir saç teli olsaydı bile sayamayacakları kadar saç telleri vardı. Hangisinin döküldüğünü, hangisini kestiğini nereden bilebilirdi ki. Bazen kibrini kaybeder, bazen umudunu, bazen sevgisini, bazense nefretini. Ne zaman ve ne için olduğu pek de önemli değildi. Önemli ol olan, o an onda ne kadar olduğuydu. Mesela ben. Şu an ne kadar mutluyum?
"Hiç."
Elimdeki poşete bakarken adam gergince yüzüme baktı.
"Bir problem mi var?" dediğinde eldivenlerine bakıp kafamı sakince iki yana salladım. Kışın ortasında, saatlerce, bir aptal gibi dikildiğimden dolayı artık benden rahatsız olmaya başlamıştı.
"Hayır, sadece bir hata yaptım." diyerek dimdik karşıya baktım. Gözlerini hâlâ üzerimde gezdiriyordu belliydi.
"Nasıl bir hata?" dediğinde dönüp kendisine kısa bir bakış attım. Elindeki portakalı ovuştururken gözlerime baktı.
"Kız meselesi mi?"
Ak düşmüş kaşlarını havaya kaldırınca ela gözleri belli olmuştu. Bir de yüzündeki o samimiyet. Nedeni bilinmez ama beni rahatsız etti. Birinin benimle samimi olma çabası. Yarın beni hatırlamayacağı gerçeğini aklıma getirdi."Belli mi oluyor?"
Lafım ile kafasını kaldırdı ve gökyüzüne baktı. Sonrasında ise elime.
"Elinde bir pastane poşeti, bir kış gecesi, arabanda bile beklemeyişin..." diyerek iç çekti. "Ne oldu?"
Sorusu ile gözlerim tekrardan karşı binaya döndü.
"Hastayken kendisini kovdum." dediğimde 'hı' diye bir ses çıkarmıştı. "Beni o halde görsün istemedim." dedim kaşlarımı çatarak.
"Hastalıkta ve sağlıkta değil miydi bu söz?" deyince gözlerim gözlerinde gezindi. Öylece yüzüme bakarken elindeki portakalı tezgaha bıraktı. "Bence kovmamalıydın."
"Abi ne hastalığı ne sağlığı?" dedim gerilerek. "Biz evlenecek değiliz ya."
Tek kaşını havaya kaldırdıktan hemen sonra çatarak önüme geçti."Madem evlenmeyeceksin ne demeye demeye, kışın ortasında, evinin önünde dikiliyorsun hergele?"
Hergele?
"Öldürelim."
Fısıltı'nın agresifliği üstündeydi sanırım.
"Anlamadım." dedim ifadesizce yüzüne bakarak. Bana uzun zaman sonra hakaret edilmişti."Kızın duygularıyla oynama..." dediği sıra arkadan gelen ayak sesleri ile ikimiz de bayırın aşağısına baktık. Ellerinde market poşetleri, ayaklarında hafif topuklu, siyah botları ve kafasındaki beresiyle yokuş yukarı çıkıyordu. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Belki de buraya gelmekle yanlış yapmıştım. Ona saplantılı olduğumu ya da sıkboğaz ettiğimi düşünecekti. Elimdeki poşete bakıp da arkamı döndüğümde adam ile yüz yüze geldik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Meleğin İntikamı
Romance"Bana öyle bakma." Mırıltısı umurumda olmadı. Bir anda uzanıp dudaklarına dudaklarımı bastırdığımda biraz geri çekildi ama elini koluma koymadan edemedi. "Bu kadarı kafi değil mi?" dedi zihnimdeki Fısıltı. Arsızca beline uzanmış, kazağını...